Hosgeldiniz.... AyMaRaLCaN Bilgi Paylasim Platformuna..... Cay Isterseniz ( Hayali Büfe ) Smile Sagda Büfemiz Var Buyurun Bir Bardak Alin Afiyetle Icin Seker Bitmis ise Lütfen Zile Tiklayin Servisimiz Yardimci Olacaktir..... ..Keyifli Seyirler Dilerim Smile Bye ...
Yazar ---- > Wink AyMaRaLCaN
Hosgeldiniz.... AyMaRaLCaN Bilgi Paylasim Platformuna..... Cay Isterseniz ( Hayali Büfe ) Smile Sagda Büfemiz Var Buyurun Bir Bardak Alin Afiyetle Icin Seker Bitmis ise Lütfen Zile Tiklayin Servisimiz Yardimci Olacaktir..... ..Keyifli Seyirler Dilerim Smile Bye ...
Yazar ---- > Wink AyMaRaLCaN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGüncel KonularGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En son konular
»  Acilinden Kaciyorum ...Görüsmek Umudu Ile <---- Bye
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 7:05 am tarafından AyMaRaLCaN

» Bir Sarkisin Sen
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 7:03 am tarafından AyMaRaLCaN

» MerHaba MerHaba :)
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 6:58 am tarafından AyMaRaLCaN

» Azerbaycan Yemekleri,Azerbaycan Yemek Kültürü,Azerbaycan Mutfağı
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 6:49 am tarafından AyMaRaLCaN

» ORHAN AFACAN SIIRLERI Tas Atan Cocuklar
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 7:48 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Bu Mezarda Bir Garip Var
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:51 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Bizden Geriler (Gam Kasavet)
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:49 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Benim Hayatım
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:48 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Babasını (Bir Fakirin Hatırını)
 Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:46 am tarafından AyMaRaLCaN

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Istatistikler
Toplam 7 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: AyBüke

Kullanıcılarımız toplam 28063 mesaj attılar bunda 19753 konu
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Similar topics
    Sosyal yer imi
    Sosyal yer imi reddit      

    www.ay-maral-can.yetkin-forum.com

    Sosyal bookmarking sitesinde adresi saklayın ve paylaşın
    En bakılan konular
    Acilinden Kaciyorum ...Görüsmek Umudu Ile <---- Bye
    Türkmenistan (3) - Türkmen İsimleri
    Sinezenler..Sözleri
    Bir Sarkisin Sen
    Azərbaycan dili → Bəzi sait səslərin tələffüzü
    Radyo icin Tema Resimleri Resimler Resim
    MerHaba MerHaba :)
    ŞİİR DİNLETİSİ SUNU METNİ
    Çok Güzel Kalp Resimler,i Güller ve Kalpler,
    Azerbaycan Bayragi

     

      Tevfik Fikret Şiirleri

    Aşağa gitmek 
    YazarMesaj
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


     Tevfik Fikret Şiirleri Empty
    MesajKonu: Tevfik Fikret Şiirleri    Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeSalı Mayıs 17, 2011 12:48 pm

    AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA

    Karıncayı tanırsınız
    Minimini bir hayvandır
    Fakat gayet çalışkandır
    Gayet tutumludur, yalnız
    Pek hodgamdır, bu bir kusur:
    Hodgm olan zalim olur.

    Bir gün ağustos böceği
    Tembel tembel ötüp durmak
    Neticesi aç kalarak
    Karıncadan göreceği
    Bürudete bakmaz, gider
    Bir lokma şey rica eder
    Der ki: - Acıyınız bize
    Coluk çocuk evde açız
    Ianenize muhtacız.
    Karınca bir yüreksize
    Layık huşunetle sorar:
    - Aç mısınız? Ya o kadar
    Uzun, güzel günler oldu.
    O günlerde ne yaptınız?
    Böcek inler: - Açız, açız
    Bakın benzim nasıl soldu
    O günlerde gülen, öten
    Sazla, sözle eğlenen ben
    Bugün bakın ne haldeyim!
    Vallah açız, billah açız,
    Halimize acıyınız!
    Karınca eğlenir: - Beyim,
    şimdi de raksedin, ne var?
    "Yazın çalan kışın oynar."


    **

    BALIKÇILAR

    - Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder
    Bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim
    Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader

    - Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
    Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur
    Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta

    - Olur
    Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala
    Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz
    Çocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz
    Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz

    Hâlâ
    Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
    Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi

    - Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın
    Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme...
    Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın
    Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme
    Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
    Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha

    Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
    Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa

    - Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa
    - O gitmek istedi; "Sen evde kal!" diyor...
    - Ya sakın
    O gelmeden ben ölüsem

    Kadın bu son sözle
    Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
    Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine
    Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan
    Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine
    Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan
    Bir ihtilac ile etrafa ra'şeler vererek
    Uğulduyordu...

    - Yarın yavrucak nasıl gidecek

    Şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
    Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
    İlerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak -
    şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin
    Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid
    Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
    Eliyle engini güya işaret eyleyerek
    Diyordu: "Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!"

    Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; "Yürümek
    Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda... Yürü!"
    Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
    Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

    Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... Ölüyor
    Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle
    Bütün felaketinin darbe-i hasariyle
    Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
    Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor
    Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler...


    **

    BANA KİMSİN DİYE SORMA MELEĞİM

    Bana kimsin diye sorma meleğim
    Pek güzel dinle de izah edeyim
    Nam-ı naçizime `Fikret' derler
    Şi're de nisbetimi söylerler
    Kaldığım varsa da gah ekmeksiz
    Kalmadım şimdiye dek mesleksiz
    Nur bekler gibi nısf-ı şebde
    Bekledim on iki yıl mektebde
    Sonra çıktım ne için bilmeyerek
    Bu da bir cilve-i baht olsa gerek
    Bab-ı Ali'ye müdavimlendim
    Ehl-i namus diye mimlendim
    Şimdi bir hayli eser sahibiyim
    `Ahmed Ihsan'da musahhih gibiyim
    Saye-i lutf-i cihan-banide
    Hocayım Mekteb-i Sultani'de...


    En son AyMaRaLCaN tarafından Perş. Nis. 19, 2012 5:41 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


     Tevfik Fikret Şiirleri Empty
    MesajKonu: Geri: Tevfik Fikret Şiirleri    Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeSalı Mayıs 17, 2011 12:48 pm

    BİR İÇİM SU

    Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
    Bugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor

    Güzel çocuk senin olsun hayatım istersen
    Niçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor?

    Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun sen
    Yalan da olsa içim doğru söyledin sanıyor

    Güzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben?
    İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor

    Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
    Bugün sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor


    **

    BİRLİKTE

    Birlikte açılmış iki zambak gibi hem-ser,
    Birlikte geçirdik büyüt eyyâm-ı şebâbı;
    Birlikte ne yaptıksa şu insanlığa benzer;
    Birlikte ne gördükse mukassî ve münevver...

    Bir hâtıra yoktur o güzel günlere şâhid,
    Bir hâtıra yoktur ki bugün mevc-i şehâbı
    Arz eylemesin rûhuma her an mütebâid
    Bir neş'e ki yalnız sana, yalnız sana âid

    Birlikte olursak yine bir parça gülümser
    Ömrün, şu geçen ömrümün ikbâl-i harâbı;
    Tezkîr ile mâziyi, -gel ey hem-dem-i dil-ber!
    Birlikte olurduk yine birlikte berâber

    Hatm eyleyelim, gel şu gam-âlûde kitâbı!


    **

    HÂLUK'UN BAYRAMI

    Baban diyor ki: "Meserret çocukların, yalnız
    Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle;
    Fakat sevincinle
    Neler düşündürüyorsun, bilir misin?...Babasız,
    Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
    Sıyâh-ı mateme benzer terane-î îdi!

    Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
    Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
    Biraz güzellensin

    Şu ru-yı zerd-i sefalet...Evet meserrettir
    Çocukların payı; lakin sevincinle
    Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor...Hâluk, dinle!

    (Rübâb-ı Şikeste'den)


    **

    HALUK'UN İNANCI

    Bir yaratıcı güç var, ulu ve akpak,
    kutsal ve yüce, ona vicdanla inandım.

    Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim,
    ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.

    Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;
    dünya dönecek cennete insanla, inandım.

    Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,
    ben buna Tevrat'la, İncil'le, Kuran'la inandım.

    Tekmil insanlar kardeşi birbirinin... Bir hayal bu!
    Olsun, ben o hayale de bin canla inandım.

    İnsan eti yenmez; oh, dedim içimden, ne iyi,
    bir an için dedelerimi unuttum da, inandım.

    Kan şiddeti besler, şiddet kanı; bu düşmanlık
    kan ateşidir, sönmeyecek kanla, inandım.

    Elbet şu mezar hayatı zifiri karanlığın ardından
    aydınlık bir kıyamet günü gelecek, buna imanla inandım.

    Aklın, o büyük sihirbazın hüneri önünde
    yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım.

    Karanlıklar sönecek, yanacak hakkın ışığı,
    patlayan bir volkan gibi bir anda, inandım.

    Kollar ve boyunlar çözülüp, bağlanacak bir bir
    yumruklar şangırdayan zincirlerle, inandım.

    Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın,
    bilim gücüyle olacak ne olacaksa... İnandım.


    **

    HAN-I YAĞMA

    Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
    Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır
    Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır
    Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

    Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
    Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir
    Şu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir
    Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı zi-safa sizin
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

    Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
    Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray
    Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
    Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

    Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
    Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var
    Bu sofra iltifatınızdan işte ab ü tab umar
    Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı can-feza sizin
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

    Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
    Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
    Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini
    Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

    Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
    Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
    Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
    Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin


    **

    KUŞLARLA

    Kuşlar uçar,
    Ben koşarım."
    Onların kanatları var,
    Benim kanadım kollarım.
    Kuşlar kanadını çırpar,
    Ben de kolumu sallarım.
    Uçun kuşlar, uçun kuşlar,
    Hepinizle yarışım var.


    **

    KÜÇÜK ASKER

    Küçük asker, silah elde
    Kahramanca ilerliyor
    Karşısında bütün belde
    "Kahramanım, yaşa!" diyor...

    Küçük asker, küçük asker!
    Vatan senden hizmet ister.

    Vatan için çeker emek
    Herkes; bu borcu herkesin.
    Vatan demek ninen demek,
    Sen nineni sevmez misin?..

    Küçük asker, küçük asker!
    Vatan senden şefkat ister.

    Vatan senden hayat umar,
    Sen yaşarsan o canlanır;
    Vatan için ölmek de var,
    Fakat borcun yaşamaktır...

    Küçük asker, küçük asker!
    Vatan senden kuvvet ister.

    Minimini omuzların
    Taşıyacak yarın tüfek;
    Tüfek değil, vatan yarın
    O omuza yüklenecek...

    Küçük asker, küçük asker!
    Vatan senden gayret ister.

    Küçük asker dinle bunu:
    Sakın boşa silah atma;
    Kılıcını, kurşununu
    Haksızlığa karşı sakla...

    Küçük asker, küçük asker!
    Hak da senden kuvvet ister.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


     Tevfik Fikret Şiirleri Empty
    MesajKonu: Geri: Tevfik Fikret Şiirleri    Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeSalı Mayıs 17, 2011 12:50 pm

    MAİ DENİZ

    Sâf ü râkit... Hani akşamki tegayyür heyecân?
    Bir çocuk rûhu kadar pür-nisyân,
    Bir çocuk rûhu kadar şimdi münevver, lekesiz,
    Uyuyor mâi deniz.
    Ben bütün bir gecelik cûş-i ahzânımla,
    O hayâlât-ı pêrişânımla

    Müteşekk', lâim,
    Karşıdan safvet-i mahmûrunu seyretmedeyim...
    Yok, bulandırmasın âlûde-i zulmet bu nazar
    Rûh-i mâsûmunu, ey mâi deniz;
    Âh, lâkin ne zarar;
    Ben bu gözlerle mükedder, âciz
    Sana baktıkça teselli bulurum, aldanırım,
    Mâi bir göz elem-i kalbime ağlar sanırım...


    **

    MATEMZEDE

    Yine birlikte toplamışlardı
    On gün evvel bu hoş çiçeklerden
    Seni ey mevt! Kim hatırlardı
    O bahar hayatı süslerken?

    Şimdi yalnız, önünde boşluklar
    Düşünür hep o ayrılık demini...
    Pek bunaldıkça aldatır, oyalar
    Bu çiçeklerle reng-i matemini.


    **

    ÖKSÜZ

    "Her gün mektebe gelirken
    Kulübesinin önünden
    Geçtiğiniz fakir kadın
    Pek hastadır, belki yarın
    Çocuğu öksüz kalacak;
    Bilmem onu kim alacak?
    Onlar için
    Dua edin!"
    - Bugün derste hocaefendi
    Bize bunları söyledi.
    Kuzum anne, Öksüz nedir?

    - Öksüz, Öksüz... Ah! Sen de bir
    Yarım öksüz değil misin?
    Büyüdün de onun için
    Söylüyorum; güzel ninen
    Kaç yıl oldu bu alemden
    Çekileli... ben halanım;
    VakIa ben de ananım.
    Baban asker, uzak yerde;
    Kim bilir, hangi çöllerde
    Sayıklıyor şimdi seni!
    Görmedin nineciğini;
    Sen dünyaya geldiğin gün
    O dünyadan gitti, küskün.

    - Ben onu hiç bilmiyorum.

    - Evet, bilemezsin yavrum.
    Görmedin ki...
    - Yalnız bilsem,
    Size benzer miydi, ninem?

    -Hayır, benzemezdi, fakat
    Biz sana benzeriz, şefkat;
    Oksüzüz, ben de, baban da.
    Bil ki evladım, cihanda
    Yarım öksüzler pek çoktur.
    Bil de teselli bul biraz.
    Hayır, birlikte yaşamaz
    Kimsenin anası babası.
    Vatan, öksüzler anası
    Yaşatırsak, bir o yaşar...
    Yaşasın ta haşre kadar!


    **

    PROMETE

    Kalbinde her dakika şu ulvi tahassürün
    minkar-ı âteşinini duy, dâima düşün:

    Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?
    Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?..

    Yükselmek âsümâna ve gülmek, ne tatlı şey!..
    Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa... Ey

    müştâk-ı feyz u nûr olan âti-i milletin
    meçhul elektrikçisi, aktâr-ı fikretin

    yüklen getir - ne varsa - biraz meskenet - fiken,
    bir parça rûhu, benliği, idrâki besleyen

    esmâr-ı bünye-hıyzini; boş durmasın elin.
    Gör dâimâ önünde esâtir-i evvelin

    gökten dehâ-yi narı çalan kahramâanını...
    Varsın bulunmasın bilecek nâm ü şânını!..


    **

    SABAH OLURSA

    Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk,
    eğer bu memleketin sislenen şu nâsıye-i
    mukadderatı, kavi bir elin kavi, muhyi
    bir ihtizâz-ı temasiyle silkinip şu donuk,
    şu paslı çehre-i millet biraz gülerse... O gün
    ben ölmemiş bile olsam, hayâta pek ölgün
    bir irtibatım olur şüphesiz; - O gün benden
    ümidi kes, beni kötürüm ve boş muhitimde
    merâretimle unut; çünkü leng ü pejmürde
    nazarlarım seni maziye çekmek ister; sen
    bütün hüviyyet ü uzviyyetinle âtisin:
    Terennüm eyliyor el'an kulaklarımda sesin!
    Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler
    tulû-i haşre kadar sürmez; âkıbet bu semâ,
    bu mâi gök size bir gün acır; melûl olma,
    Hayâta neş'e güneştir, melâl içinde beşer
    çürür bizim gibi... siz, ey fezâ-yı ferdânın
    küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
    Ufukların ebedi iştiyâkı var nura.
    Tenevvür.... asrımızın işte rûh-i amali;
    Silin bulutları, silkin zılâl-i ehvâli,
    zıyâ içinde koşun bir halâs-i meşkûra
    Ümidimiz bu: ölürsek biz, yaşar mutlak
    vatan sizinle, şu zindan karanlığından uzak!


    **

    SEN OLMASAN
    Sen olmasan... Seni bir lâhza görmesem yâhut,
    Bilir misin ne olur?
    Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud
    Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
    Ve bulur;
    Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
    Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
    Bu rûh-ı mecrûhu?..

    Sen olmasan... Seni bulmak hayâli olsa muhâl,
    Yaşar mıyım dersin?
    Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl;
    Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
    Ne hazin
    Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,
    Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,
    Bu kalb-i muztaribim?

    Sen olmasan... Bu samîmî bir îtirâf işte;
    Sen olmasan yaşayamam:
    Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte;
    Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten?...
    Akşam
    Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
    Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
    Bükâya değse hayat!..


    **

    TARİH'İ KADİM

    İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
    Ve başlar bize maval okumaya.
    Ninniler uydurup uyutur bizi
    dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
    zifiri karanlık hayatından.
    Gösterir bize evvel zamanı,
    tek doğru, en güzel örnek, der.
    Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
    Senin tarih dediğin işte budur,
    alnında altı bin yıllık buruşuklar
    ve bir o kadar da kuşku.
    Başı geçmişe bir düşe değer,
    sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
    bir deri bir kemik,
    ayakta zorla durur.

    Ben hiç tiksinmem ondan,
    karşıma alırım onu arada bir,
    anlat bakalım, derim, şu eskilerden.
    Bir parça feylesofa benzer o,
    bir parça sırtlana benzer,
    berbat suratıyla da bir hortlağa.
    Yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,
    başlar paslı, boğuk bir sesle
    bir bir bana anlatmaya,
    sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse:
    Hep yıkım üstüne yıkım,
    acı üstüne acı!
    Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
    çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
    kanlar yağar dört bir yana.
    En başta bir kanlı bayrak.
    Kanlı bir taç gelir arkasından.
    Sonra araçlar sökün eder kan içinde:
    Balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,
    mancınık, top, tüfek, sapan.
    Arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.
    En son alay alay esirler geçer.
    Yenen bir kişiye yenilen on kişi,
    çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu.
    Yıkımlara, acılara alkış tut,
    yüksekten bakanlar önünde eğil,
    insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk,
    doğruluk lafta, yürekte değil,
    iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
    Bir gerçek var, tek bir gerçek:
    Eli kolu bağlayan zincir.
    Bir tek şey var sözü geçen: yumruk.
    Hak güçlünün, kötünün yanı.
    Uzun lafın kısası:
    Ezmeyen ezilir!
    Nerde bir şeref var, iğreti.
    Nerde bir mutluluk var, yama.
    Bir şeyin ne başına inan ne sonuna.
    Din şehit ister, gökyüzü kurban.
    Her yanda durmadan kan akacak,
    durmadan her yanda kan!

    İşte böyle inler, sayıklar o,
    anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü
    ne yolda, nasıl sürdüğünü.
    Bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
    Duyarım sesinin titreyen kuyusunda
    yankısını korkunç bir iniltinin,
    ben de başlarım birdenbire titremeye,
    toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.
    Savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık
    indir bu acıklı sahnenin perdesini!
    Dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!
    Sen de, gelenekçi iskelet,
    yazdığın kara yazılara bir son ver,
    aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
    Uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?
    Bizden iyi geceler onlara,
    bizden onlara iyi uykular!
    Kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,
    koşuyorsun karanlıklara doğru?
    Kanla oynamış gibisin,
    kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
    Sen buna kahramanlık mı dedin?
    Onun kökü kan ve hayvanlık be?
    Şehirler çiğne, ordular dağıt,
    kes, kopar, kır, sürükle,
    ez, vur, yak ve yık.
    Yalvarmalara yakarmalara boş ver,
    gözyaşlarına iniltilere aldırma.
    Ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
    ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
    Sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
    kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
    mezar taşına dönsün her ocak,
    damlar çöksün yetimlerin başına.
    Bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!
    Hey bana bak, başbuğ musun ne?
    Yerin dibine bat, cakanla gösterişinle!
    Her başarı bir yıkım bir mezarlık,
    işte bir yavrucak yatıyor şurda,
    ey cihangir, onu gör de utan!
    Devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,
    nice acılar verdin bütün insanlara,
    inim inim inlettin bütün insanları.
    Parçalan, kararmış tac, tuz buz ol,
    hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
    Göz yaşından incilerin nerde hani?
    Nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
    Eski çağlar nasıl kanmış size?
    Ey kan içen kargalar,
    bütün karanlıklar sizinle dolu!
    Artık yeter fikri susturduğunuz,
    yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
    zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
    Hadi gidin tarih korusun sizi,
    -haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
    gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
    İşte müjdelerin en güzeli,
    işte en gerçek özgürlük
    düşümüzdeki gelecek çağlarda:
    Ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
    ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
    ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
    ne tapılan, ne tapan,
    ben benim, sen de sen!

    Ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman,
    kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,
    savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?
    Belki duyulmadık bir öykü,
    belki korkunç bir masal.
    Çok sürmez köhne kitap,
    fikri gömen sayfaların
    bugün olmazsa yarın yırtılacak.
    Ama kim yapacak dersin bu işi?
    Bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,
    hangi güç kalkar, ben yaparım der?
    Yerlerin ve göklerin sahibi mi?
    Tamam, işte oldu şimdi!
    Yeri göğü elinde tutan o kibirli,
    o somurtkan ve dokunulmaz.
    Bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
    Gökyüzü, sen söyle,
    yüzyıllarca sel gibi akan su,
    - şimdi esrik bir ağzın türküsü,
    kuru sesi zindandaki bir adamın,
    iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,
    bir geniş "oh!", bir derin "eyvah!",
    bir yakarış, bir övgü,
    Şimdi tüy gibi bir rüzgar,
    Şimdi ağzın bir kasırga.
    Dokunaklı bir yakınma şimdi,
    sabredemeyen bir başa kakma,
    bir titreme, bir çan sesi,
    bir savaş davulunun gümbürtüsü,
    için için ağlamasi çaresizliğin,
    kahrın iyilikbilir kişnemesi,
    bir söylev, apaçık, gürül gürül,
    Şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış,
    bir rahatlık bir iç sıkıntısı,
    Şimdi korkunç bir haykırma -
    bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla
    inleyen boş kubbe, sen söyle!
    Sen ki her sesi yankılayansın,
    söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde,
    daha yukarlardaki şu tanrı katına
    hangi sesin yankısı varabilmiş ki?
    Hangi dua kabul olmuş bugüne dek?
    Binlerim seni, göklerin tanrısı,
    din ulularından dinlerim seni:
    "Ne benzer var, ne noksanı,
    canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
    Odur veren yiyeceği içeceği,
    düşleri gerçek yapan o,
    bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
    açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
    el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
    her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
    Seni böyle övüp duruyorlar işte.
    Oysa senin en üstün özelliğin ne,
    "Ortaksız" oluşun değil mi?
    Kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
    Topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
    Ve topu ortaksız ve tek.
    Ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
    ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
    Bütün ordan gelir yüreğe doğan.
    Topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
    ve topunun görünmez bir tanrısı.
    Topunun adanan bir cenneti var,
    ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
    ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
    Ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
    Ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
    Tanrılar ne derse onu yapacak halk,
    sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
    Ama tanrılar ne derse onu yapacak.

    İnanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
    "Ne bileyim?" diyor kime sorsam.
    Hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
    Belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
    Belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
    belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
    karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
    Kusurum ne? Kuşkuda olmak mı?
    Kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.
    İnsan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
    Belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.
    Kimbilir, öbür dünya belki de var.
    Madem bu beden o ölümsüzün işi,
    ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde?
    Hadi diyelim aslımız toprak bizim,
    sen gel onu kederden bir çamur yap.
    - her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -
    insaf be, bu kadarı da olur mu?
    Sen gel hem yoktan var et,
    sonra da ettiğini boz, kötüle.
    Hiç bir yaradandan ummam bunu:
    Yaradan yok eder, ama perişan etmez!

    En zorlu düşmanın işte, tanrı,
    boğmak ister seni ulu katında,
    çok iyi tanırsın sen o yılanı,
    onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
    bir tadımlık vermiştin hani.
    Kuşku! En zalim en güçlü düşman.
    Bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
    ya da bilemedin işin nereye varacağını.
    "şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
    bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
    Tapınağında ışıklarını söndürüyor,
    elleriyle parçalıyor heykelini.
    Sense, iler tutar yerin kalmamış,
    göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
    Burçlarında yıkılmalar falan hani?
    Nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
    O kızgın soluğun hani nerde?
    Ne cehennemlerinde bir kaynama var?
    Ne büyük acını gören bir göz.
    Ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
    Oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
    bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
    Sen Yeryüzü ve Gökyüzü'nle göç gir de,
    bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
    Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
    Zaten yalana ağlasa ağlasa,
    bir ikiyüzlüler ağlar,
    bir de ahmaklar.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


     Tevfik Fikret Şiirleri Empty
    MesajKonu: Geri: Tevfik Fikret Şiirleri    Tevfik Fikret Şiirleri Icon_minitimeSalı Mayıs 17, 2011 12:51 pm

    TECDİD-İ İZDİVAÇ (Evliliği Yenileme)

    Evlendiler, seviştiler amma muvakkaten;
    Sevda sükuuta başladı beş hafta geçmeden.
    Evlendiler, niçin? Bunu bir kız nasıl bilir?
    Evlenmesiyle maderi olmuştu müftehir;
    Zevcin de verdi neş'e düğün akrabasına,
    Lakin dokundu kendi hayal ü havasına.
    Tahdid idi, onun nazarında, hayatını
    Bir şahsa hasrediş emel ü irtibatını...
    Evlendiler, seviştiler amma muvakkaten.
    Sevda sükuuta başladı beş hafta geçmeden.

    Endişeden gönülleri hali değildi hiç;
    Olmuştu bir şita bu gönüllerde mündemiç.
    Bigane bir kadınla bir erkekti hanede;
    Dargın bir ihtiram idi cari meyanede;
    Ba'zan ısındırırsa da nevvare-i heves
    - Benzer mi aşk-ı halise bir şevk-ı muktebes? -
    Olmazdı müntefi o bürudet bütün bütün;
    Gittikçe ya da gelmemeye başladı düğün.
    Bir şeb getirdi hatime bezm-i muhabbete,
    Çıktı sabahı tıfl-ı muhabbet seyahate...

    Birkaç zaman da öyle güzar etti günleri
    Dönmüştü bir mezara evin gerçek her yeri,
    Bir yolcunun kudumu idi orda muntazar
    Gün doğmadan meşime-i şebden neler doğar!
    Kaç hafta geçti bilmiyorum, bir seher yine
    Gösterdi zevce oğlunu, hiddetli zevcine:
    "Bak yavrumuz!" O dem kadının doldu gözleri;
    Zevcin de hande-riz-i gurur oldu gözleri
    Pişinde ettiler beşiğin, gark-ı ibtihac
    Bir buse-i medid ile tecdid-i izdivaç.


    **

    TOPU BİR GÜL

    Koca, pürfeyz bir gülistandan
    Topu bir gülceğiz koparmışsın
    Olmasın bunda bir kinaye sakın?

    Ne demek sanki? Gonce-i hüsnün
    Topu bir kerecik mi şemm edilir?
    Güzelim bir çiçekle yaz mı gelir?


    **

    YAĞMUR

    Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
    Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
    Olur dembedem nevha-ger, nağme-saz
    Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
    Küçük, muttarid, muhteriz darbeler.

    Sokaklarda seylabeler ağlaşır
    Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır

    Bulutlar karardıkça zerrata bir
    Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir

    Bürür bir soğuk, gölge etrafı hep
    Nümayan olur gündüzün nısf-ı şeb

    Söner şimdi, manzur olurken demin
    Hayulası karşımda bir alemin

    Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere
    Bakıldıkça vahşet çöker yerlere

    Geçer boş sokaktan, hayalet gibi
    Şitaban u puşide-ser bir sabi

    O dem leyl-i yadımda, solgun, tebah
    Sürür bir kadın bir rida-yı siyah

    Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek
    Susarlar, uzaktan ulur bir köpek

    Öter guş-i ruhumda boş bir enin
    Boğuk bir tezad-ı sükun u tanin

    Küçük, pür heves, gevherin katreler
    Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
    Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz
    Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
    Küçük, pür heves, gevherin katreler


    Alinti
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
     
    Tevfik Fikret Şiirleri
    Sayfa başına dön 
    1 sayfadaki 1 sayfası
     Similar topics
    -

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
     :: Türk Şairleri-
    Buraya geçin: