Hosgeldiniz.... AyMaRaLCaN Bilgi Paylasim Platformuna..... Cay Isterseniz ( Hayali Büfe ) Smile Sagda Büfemiz Var Buyurun Bir Bardak Alin Afiyetle Icin Seker Bitmis ise Lütfen Zile Tiklayin Servisimiz Yardimci Olacaktir..... ..Keyifli Seyirler Dilerim Smile Bye ...
Yazar ---- > Wink AyMaRaLCaN
Hosgeldiniz.... AyMaRaLCaN Bilgi Paylasim Platformuna..... Cay Isterseniz ( Hayali Büfe ) Smile Sagda Büfemiz Var Buyurun Bir Bardak Alin Afiyetle Icin Seker Bitmis ise Lütfen Zile Tiklayin Servisimiz Yardimci Olacaktir..... ..Keyifli Seyirler Dilerim Smile Bye ...
Yazar ---- > Wink AyMaRaLCaN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGüncel KonularGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En son konular
»  Acilinden Kaciyorum ...Görüsmek Umudu Ile <---- Bye
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 7:05 am tarafından AyMaRaLCaN

» Bir Sarkisin Sen
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 7:03 am tarafından AyMaRaLCaN

» MerHaba MerHaba :)
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 6:58 am tarafından AyMaRaLCaN

» Azerbaycan Yemekleri,Azerbaycan Yemek Kültürü,Azerbaycan Mutfağı
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 6:49 am tarafından AyMaRaLCaN

» ORHAN AFACAN SIIRLERI Tas Atan Cocuklar
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 7:48 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Bu Mezarda Bir Garip Var
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:51 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Bizden Geriler (Gam Kasavet)
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:49 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Benim Hayatım
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:48 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Babasını (Bir Fakirin Hatırını)
Aşk hikayeleri Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:46 am tarafından AyMaRaLCaN

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Istatistikler
Toplam 7 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: AyBüke

Kullanıcılarımız toplam 28063 mesaj attılar bunda 19753 konu
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Similar topics
    Sosyal yer imi
    Sosyal yer imi reddit      

    www.ay-maral-can.yetkin-forum.com

    Sosyal bookmarking sitesinde adresi saklayın ve paylaşın
    En bakılan konular
    Acilinden Kaciyorum ...Görüsmek Umudu Ile <---- Bye
    Türkmenistan (3) - Türkmen İsimleri
    Sinezenler..Sözleri
    Bir Sarkisin Sen
    Azərbaycan dili → Bəzi sait səslərin tələffüzü
    Radyo icin Tema Resimleri Resimler Resim
    MerHaba MerHaba :)
    ŞİİR DİNLETİSİ SUNU METNİ
    Çok Güzel Kalp Resimler,i Güller ve Kalpler,
    Azerbaycan Bayragi

     

     Aşk hikayeleri

    Aşağa gitmek 
    YazarMesaj
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:33 pm

    Aşk Kapıyı Çaldığında


    Hep özlediğim, beklediğim aşkın böyle aniden kapımı çalıvereceğini, izin almadan yüreğimde bir köşeye yerleşeceğini hiç düşünmememiştim. Göz göze geldiğimiz anda. Başımdan aşağıya buzlu su dökülmüş gibi hissettim.

    Bakışları içimi titretti, bilmediğim, tanımadığım bir dünyanın kapıları açılıverdi önümde... Kimde, neydi, hangi sınıfta öğrenciydi, daha önce onu görmemiştim. Bütün gün bu sorularla boğuştum. İlk şoku atlatıp kendime geldiğimde okulda onu aramaya başladım. Gerçeği öğrenmem hiç zor olmadı tabii ki! Suratıma tokat gibi çarpan gerçeği...

    O okulumuzda yeni görev yapmaya başlamış bir öğretmendi çok genç olduğu için öğrencilerden ayırt etmek mümkün değildi. Böyle şeyler yalnız filmler de olur sanırdım. Oysa ben sırılsıklam aşık olmuştum. Gözleri başımı döndürecek kadar güzel olan yalnızca adını ve öğretmen olduğunu bildiğim biri, kısacık bir zamanda hayatımı değiştirivermişti.

    Ona aşık olmam benim suçum muydu? İnsan hesap kitap yaparak aşık olmazdı ki? Tamam itiraf etmeliyim, ben pek normal biri değilim. Başkalarına göre farklı yanlarım çok., özellikle de aşk söz konusuysa hiçbir zaman sıradan biri olmadım ama bu kez tamamen kaderdi. Sonunda ona söylemeye karar verdim. Madem aşık olacak kadar cesaretliydim, söyleyecek kadar da cesaretli olmalıydım.

    Söyledim. Şaşkınlığımı ifade edecek sözleri şu an ben bulamıyorum. Düşün bir kez, çat kapı bir öğrenci geliyor ve ‘’ ben sizi gördüğüm ilk andan beri seviyorum’’ diyor. Ne hissedersiniz bilemem ancak o bana karşı çok olgun, anlayışlı davrandı. Yaptığım çocukluklarla hayatını cehenneme çevirdiğim halde sevgiyle yaklaştı.. incitmemek için çok uğraş verdiğini şimdi anlıyorum oysa o zamanlar çok incitmiştim. Bir gün bana hak vereceksin demişti evet onu anlıyorum ve hak veriyorum. En doğrusunu yaptı. Zaman belki çılgın aşkımı bitirdi. Ama ona olan saygım ve sevgim sonsuza kadar sürecek.

    Romantik Sevgili

    Günlerce, gecelerce hep onu düşünmüştüm. O ise beni sadece bir iş arkadaşı olarak görüyordu. Hatta bir seferinde, kız arkadaşıyla kavga etmiş ve bana cep telefonunu uzatarak, onu aramamı ve ikna etmemi rica etti. Göz yaşlarımı içime akıtarak, kıza telefon açıp barğıması için ikna etmeye çalıştım. Sanki tanrı dualarımı duymuştu. Kız hiçbir şekilde barışmaya yanaşmıyordu. Ben üstüme düşeni fazlasıyla yapmıştım.
    Aradan birkaç hafta geçmişti. Haldun olanları unutup, eski neşesine kavuşmuştu. Bir akşam saat 22:00 sularında cep telefonuma bir mesaj geldi. Mesajın sahibi Haldun’du. Mesaj şöyleydi.
    -Yarın bana son kez yardım etmeni istiyorum. Hayatımın aşkını buldum. Ne olur benimle evlenmesi için onu ikna et.
    Bu mesaj beni beynimden vurmuştu. Gün ışıyana kadar yanağımdan süzülen yaşlar yastığımda acı ve unutulması mümkün olmayan bir iz bırakmıştı.
    İşe giderken ayaklarım beni geri geri götürüyor, yol bitmesin diye sürekli dua ediyordum. Hayatımda ilk ve son kez aşık olmuştum ve bu aşkı ben kendi ellerimle yok edecektim. Mesaime yarım saat geç gittim. İçeri girer girmez Haldun, bu günün hayatındaki en mutlu gün olduğunu ispatlar gibi neşeli ve bir çocuk gibi heyecanlı yanıma geldi. Ben ise yenilgiyi çoktan kabullenmiştim. Ama sevdiğimin mutluluğu beni teselli ediyordu. Haldun, iyi günler dedikten sonra hemen konuya girdi.
    -Yeşim, senin hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum. Ama inan çok yüce bir olaya vesile oluyorsun.
    Elindeki telefon numarasını bana uzattı. Bu numarayı arayıp, karşı tarafa;
    -Haldun seni hayatını paylaşacak kadar çok seviyor. Lütfen onu kırma ve evlilik teklifini kabul et. İnan seni şimdiye kadar kimseyi sevmediği kadar çok seviyor.
    Dememi istedi. Masama;
    -Bu emeğinin karşılığı değil ama,
    diyerek küçük bir hediye paketi bıraktı. Elimdeki telefon numarasını çevirmeye başladığımda parmaklarımdaki titremeyi görecek diye çok endişelendim. Telefon çalmaya başlamıştı. Birden masamdaki kutudan love story müziğini duydum. Telefon halen kulağımdaydı. Bir yandan da kutuyu açmaya çalışıyordum. Kutuyu açtığımda bir cep telefonu gördüm. Telefonu aldım ve açtım. Haldun bir hamle ile masamdaki iş telefonunu kulağımdan aldı. Ben ise gayri ihtiyari cep telefonunu kulağıma götürmüştüm. Haldun şimdiye kadar duymayı her şeyden çok istediğim, bir kerecik duyduğumda ölmeyi bile kabul edeceğim o cümleleri söylemeye başladı. Ben ise göz yaşlarımı tutamadım ve boynuna sarıldım.

    adın yirmi yedi yaşında... Yüreği, kar beyaz soğuklara terkedilmiş
    ama inat bu ya hala sımsıcak. Düşünceleri kah hayatın gitgide
    ağırlaşan gerçeklerinde kah aydınlık hayallerde dolaşıyor nefes
    nefese.. Elinde samur fırçası, geçmişi karalayıp bugünü
    renklendiriyor hiç durmadan. Renkler kıpır,kıpır , içindeki çocuk
    haşarı mı haşarı... Gözleri ise buğulu bakmakta hüzünlere yenik...
    Hayatı sorgulamaktan çoktan caymış.

    Omuzları bir küçük kız çocuğun
    şımarıklığını sergilercesine “Bana ne” ifadesinde. Kıpır,kıpır ya
    içi.. Arayışları var kendisinden bile sakladığı. Bela da geliyorum
    demez ya... İşte böyle bir anda; ruhu, sanal dünyanın kapısından
    sızıverir içeri sessiz, habersiz.. Hani şu chat canavarı var ya bu
    günlerin belalısı. Orada kendisi gibi şaşkın yüreklerin arasında
    buluverir kendini.
    Ve... olanlar olur o zaman. Hiç beklenmeyen anda buzda
    kayar gibi “Hooop” havada bulur duygularını darmadağınık. Sanki
    başında deli rüzgarlar hiç esmiyormuş,

    esenler de yetmiyormuş gibi.
    Erkeğin yaşı otuz. Hırslı, kendinden emin. Kendisiyle
    barışık ve yaşadığına memnun.

    Kahkahası ekrandan yüreklere taşan,
    mutlu ve duygu dolu bir bulut adam. Eşi ve çocuğu için yaşamakta
    olduğunu saklamadan kadını davet eder sanal dünyanın sanal aşk
    oyununa. Acemidir kadın. Belki genç adam da öyle.

    Oynadıkları oyunun
    tehlikesinden habersiz bir masalı yaşamaya başlarlar.
    Ekranın karşısında nefeslerini tutup beklerler sevdalının
    gelmesini.

    Karşılaşmaları her defasında kahkahaları hatırlatırcasına
    şen olur. Zamanın koordinatları buluşamadığında, birbirlerine teğet
    geçtiklerinde, hüzün yayılır gecelere.

    Uyku tutmaz bekleyişlerde
    ikisini de. Sabah yeni umutlara gebe başlar. Ve ekranda doğarlar her buluşmayla yeniden..
    Duyguların en fırtınalısına yakalanırlar.

    Birbirlerini gerçekten merak ederler.

    Bulut adam kadının açlığından, üşümesinden
    bile sorumlu tutmaya başlar kendini.

    Kadınsa adamın yorgun hallerine dayanamaz.
    Elleri dokunmasa da ellerindedir artık. Birbirlerini el
    üstünde tutarlar anlayacağınız.

    Günler, aylar geçer...

    Hayaller ekranlara sığmaz olur.

    Artık görmek isterler birbirlerini. Dokunmak
    sarılmak isterler. Hatta çılgıncasına sevişmek...
    Kadın kıvranır onsuzluğun acılarında.. Özlem şiddete
    dönüşür. Acıtır... İşkencelere yatırır kadını. Oyun değildir artık
    bu. AŞK ekranda değil hayatın ta içinde yaşamaktadır.

    Bulut adam sorar durmadan ;
    -N’olacak şimdi...
    Kadın, adam kadar cevapsız...
    “Bilmiyorum” der.”Bilmiyorum”
    Artık sorgulamalar başlar duyguları ...

    ”Bu nedir?...Bunun adı ne..?”
    Kadın aşkı tanımlar ama çare değildir tanımlamak..
    Yaşananlardır gerçek olan. Hissedilenlerdir.
    Her sevdanın başını bir karabasan bekler ya...Beklemese
    sevda denen şey olmaz zaten.
    İşte bu bir sevdadır ve başında karabasanlar.
    Kadın unuttuğu aşk gözyaşlarını hüzünlere, sancılara,
    onulmaz ağrılara boyar, alaca bulaca.
    Artık her şeye gözlerindeki buğuların ardından
    bakmaktadır.
    Ve ekrana şunları; buzların arasından aldığı yüreğinin
    kalemiyle yazar. Yüreğini buzlara iade etmek üzere...
    “Beni ignore et*.Ne olur bunu yap.”
    Bulut adam şaşkındır belki ama adı gibi bilir. Doğru olan
    budur. Düşünür bir süre.Susar ekran. Susar kadının yüreği...Ölüm
    anıdır bu.Verilen son nefestir sanki..
    “Sevdam HAYIR dese” “ Sensiz yapamam dese” diye bekler
    nefes almak için.
    Bulut adamın suskunluğu bozduğu yerde ölecektir kadın..
    Bunu ikisi de bilirler.
    Bir yazı belirir ekranda çaresizce okunan
    “Netten çıkıyorum o zaman” “Hoşçakal”
    Mavi üzerine siyah yazılmış sözcükler kararlı ve kesindir...
    Titreyen ve cansızlaşan parmakları son bir kez tuşları
    gezinir kadının
    “Hoşçakal”
    Düşer Bulut adamın gülen yüzü ekrandan.
    Ve
    KADIN ÖLÜR...
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:35 pm

    Çirkin Postacı


    Dünyanın bana zindan olduğu günlerdi. Sanırım birkaç defasında da
    evden ağlayarak dışarı çıkmıştım... Hayatım kararmıştı da bir ışık
    bekliyordum sanki ama yoktu. İşte böyle düşündüğüm günlerde
    daire kapıma sıkıştırılmış bir Mektup buldum. Hayretle baktım
    üzerinde göndericisi yazmayan zarfa. Sonra odama girip açtım...


    "Acıları paylaşmak insanların vazifesidir" diyordu. "Senin geçtiğin
    sokakta ben de vardım. Ama bir sokakta ya ben olmamalıydım
    veya paylaşılmamış acılarını içinde gezdiren bir insan!..."


    Mektubun sonunda da isim yazmıyordu. Peki kimdi bu?
    Kimdi, neden yazmıştı bu notu ve neden bana yazmıştı?
    Aslında hoş sözlerdi...Ve aslında bir mektuba da deliler gibi
    ihtiyacım vardı. Acaba dediğini yapacak mıydı, yazacak mıydı
    her gün?.. Bunu zaman gösterecekti. İlk gün kafam karıştı.
    Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu, hem de
    yeni mektupların gelip gelmeyeceğini düşünüyordum. Sonraki gün
    posta kutumda beyaz bir zarf buldum. Kalbimin çarptığını hissettim...
    Yazı aynıydı, odama girip okumaya başladım mektubu.

    Bu inanılmazdı.. Bir bardak su içercesine bitiverdi mektup.
    Doymadım! Bir bardak su daha almış gibi kendime ve
    susuzluğumu kandırır gibi yeniden okudum altı sayfayı...
    Sanki tanıyordu beni, sanki yıllardır dertleşiyordum onunla...
    Altıncı sayfanın sonunda diyordu ki; "Yarın yine yazacağım..."
    Yarın yine yazdı, öbür gün yine..Ve sonraki günler yine yazdı...

    Her mektubunun sonunda, yarın yine yazacağına ait not vardı
    ve her gün de dediğini yapıyordu. Her gün işyerinden dönerken
    kalbim çarpıyordu heyecanla... Her gün görüyordum posta kutumun
    bugün de boş olmadığını ve gariptir; artık yapayalnız olmadığımı,
    kalbimin boş olmadığını hissediyordum. Bu mektuplar yüreğime
    giriyor sıkıntılarımı eritiyor ve beni yarınlara doğru itiyordu.
    Zannediyordum ki; bunlar olmadan yaşayamayacağım.
    Öylesine alışmıştım ki onlara, olmasalar sanki nefes alamayacağım!...
    Vakit buldukça oturup eski mektupları bile yeniden okuyordum.
    Zaman geçti ve zamanla beraber sıkıntılarımda geçti.
    O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldı. Bir gün içimde
    karşı koyamadığım bir merak peydahlandı; kimdi bu?
    Nasıl biriydi? Onunla ilgili her şeyi merak etmeye başladım.
    O her gün yazıyordu ve nasılsa her gün yazmaya devam edecekti.
    Bundan emin olduğum için de, yazılarında anlattıklarından çok
    nasıl bir kalemle yazdığına, neden bu kağıdı seçtiğine, yazı stiline
    aklımı takmaya başladım... Yazıları öylesine deva olmuştu ki bana,
    onunla ilgili her şey de mükemmel olmalıydı. Ama her şey...

    O gün evde kalmıştım. Kahvaltı yapmış ve bu harika mektupların
    en azından nasıl birisi tarafından getirildiğini görmeyi koymuştum
    kafama... Öğle vaktine doğru sokağa giren postacıyı gördüm.
    Koşarak aşağı indim. Mektubumu kutuya bırakmıştı, eli henüz
    havadaydı...Göz göze geldik. Aman Allahım... Aman Allahım,
    bu ne kadar çirkin bir adamdı böyle! Dondum kaldım... O da başını
    eğdi döndü ve gitti. Orda öylesine bekliyordum şimdi...
    Kutuyu açıp mektubu bile alamıyordum. Bunca zaman, bunca
    güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi taşımıştı? O öptüğüm,
    kokladığım, göğsüme bastırdığım, yastığımın üzerine koyduğum
    mektuplarıma benden önce bu adamın mı eli değmişti?
    Saçmaladığımı biliyordum ama böylesine güzel duygularıma
    bu çirkin yaratık karıştı diye az önce getirdiği zarfı alamıyordum.
    Kapıyı açtım, dışarı çıkıp bir adım attım. Çoktan gitmişti. Neye olduğunu bilmiyordum ama çok kızgındım. Zarfa dokunmadan çıktım yukarıya.
    Odama girdim, eski mektuplarıma baktım. Biliyordum, onlar benim
    en zor günlerimle bugünüm arasında köprü olmuşlardı, ama onlara da dokunamadım. Bu güzelliğe bu çirkinliği yakıştıramıyordum!

    Ertesi gün iş dönüşü baktım ki, kutuda hâlâ o aynı kirli mektup var!
    Almadım. Sonraki gün baktım; aynı mektup yine yapayalnız beklemekte.
    Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp bakmamaya başladım...
    Altı yedi hafta sonra dünya yine karanlık gelmeye başladı bana.
    Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya başladım...
    Her şey çok ağırlaşmıştı yeniden. Uyku bile uyuyamıyordum.
    Mektup aklıma geldiğinde gece yarısını geçiyordu. Tereddüt
    bile etmeden aşağı indim, kutumu açtım ve mektubu aldım.

    Bir saat içinde üç defa okumuş, özlemiş olarak göğsüme bastırmış
    ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzur içinde uyuyabilmiştim.
    Bunlar benim ilacımdı biliyordum. En çok o gün merak etmiştim,
    bir daha ne zaman yeni bir mektup geleceğini... Ve o akşam gözlerime inanamadım; kutumda mektup vardı. Yazı aynıydı, zarfta yine isim
    yoktu. Üstelik bunda postanenin damgası da yoktu...


    Açtım zarfı;içindeki kısacık mektupta şunlar yazıyordu;
    "Sana gelmiş bir mektubu kırk sekiz gün okumamakla ne kazandığını
    bilmiyorum... Ama artık benim sana yazmaya vaktim olmayacak.
    Çünkü tayinim çıktı ve bugün başka bir şehre gidiyorum. Hoşçakal!

    Çirkin Postacı..."


    Donmuş kalmıştım şimdi... Derin bir pişmanlık düğümlendi boğazıma,
    hıçkırarak eve girdim. Çantamı açtım; tarakların,rujların ve diğer
    karışıklığın arasında bulduğum mavi göz kalemiyle, bir kağıda;
    "Lütfen bana tekrar yaz" yazıp posta kutuma koydum.

    Bir daha hiç kilitlemediğim kutuda,
    aynı notum iki yıldır yapayalnız bekliyor...
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:37 pm

    SEVGINI BELLI ET
    10.Sinif Ingilizce dersinde yanimda bir kiz oturuyordu onun için benim en iyi Arkadasim diyordum...ama Ben onun ipek gibi saçlarina bakip benim olmasini istiyordum...ama o bana benim ona baktigim gibi bakmiyordu bunu biliyordum,dersten sonra kalkti ve geçen gün sinifta olmadigi için günün notlarini istedi ve ona notlari verirken bana tesekkür etti ve yanagýmdan öptü onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyordum ama çok utaniyordum..

    11.Sinif
    Telefonum çaldi,arayan oydu ve agliyordu bana askin nasil kalbini kirdigini anlatti,beni evine çagirdi,yalniz kalmak istemedigini söyledi, bende tabi ki gittim,koltuga,onun yanina oturdum,güzel gözlerine bakmaya basladim ve onun benim olmasini diledim,2 saat sonra Drew Barrymore'un bir filmi basladi ve onu izledik filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana her sey için tesekkür etti ve beni yanagimdan öptü. Onu arkadas olarak istemedigimi Bilmesini istiyordum,onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...

    SON SINIF
    Mezuniyet balosundan bir gün önce yanima geldi ve çiktigi çocuk hasta ve partiye gelemeyecek dedi, benimde çiktigim biri yoktu ve 7.sinifta birbirimize söz vermistik eger çiktigi biri olmazsa partilere birlikte gidecektik, "en iyi arkadas" olarak.Ve partiye birlikte gittik,o aksam çok güzeldi, her sey yolunda gitti, partiden sonra onu evinin kapisinin önüne kadar biraktim, kapinin önünde ona baktim o da bana güzel gözleriyle bana gülümseyerek bakti.Onun benim olmasini istiyordum...ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, bana "hayatimin en güzel zamanini geçirdigini" söyledi ve yanagimdan öptü... Onu sadece arkadas olarak istemedigimi Bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama Söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum Ama çok utaniyordum... Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çatti.. Sürekli onu izledim onun mükemmel vücudunu seyrettim.Diplomasini almak için sahneye çikarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi.Onun benim olmasini istiyordum...Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum.Herkes evine gitmeden önce yanima geldi ve aglayarak bana sarildi sonra basini omzuma koydu ve "sen benim en iyi arkadasimsin,tesekkürler" deyip yanagimdan öptü.Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok Seviyordum ama söyleyemiyordum. Nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...

    ARADAN YILLAR GEÇTI
    Bir kilisedeydim ve o kizin nikahini izliyorum..evet artik evleniyordu, onun "evet, kabul ediyorum"demesini,yeni hayatina girmesini izledim, baska bir adamla evli olarak. Onun beni olmasini istiyordum..ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum.Yeni hayatina girmeden önce yanima geldi ve "nikahima geldin tesekkürler" deyip yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama Söyleyemiyordum nedenini bilmiyordum ama çok utaniyordum...

    YILLAR ÇABUK GEÇTI
    Su an benim bir zamanlar en iyi arkadasim olan kizin tabutuna bakiyorum,esyalari toplanirken lise yillarinda yazdigi günlügü ortaya çikti... Hemen günlügünü aldim ve günlükte okudugum satirlar söyleydi... "Onun gözlerine bakarak onun benim olmasini diledim...ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum.Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama SÖYLEYEMIYORDUM.nedenini bilmiyordum ama çok utaniyordum. KESKE BANA SEVDIGINI SÖYLESEYDI. Hayatta hiçbir sey için geç kalmayin sevdiginizi söyleyin.Her ne pahasina olursa olsun.Bu onu kaybetmekte olsa.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:38 pm

    Ölmeyen Sevgi

    Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile kosarak geldi... Gözleri söyle bir sahilde gezindi, aradigini göremeyince ilk gördügü banka oturup sevdigini beklemeye basladi. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardi. Sevgilisinin en sevdigi çiçekler bunlardi. Kirmizi , kipkirmizi, kan kirmizisi güller...
    Sanki dalindan yeni koparilmis gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardi, sevgi kokuyor, ask kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller...
    Hepsinin üzerinde damlalar vardi. Sanki agliyor gibiydiler. Genç adam güllere bakti, sanki onlarla konusuyormus gibi, "Neden agliyorsunuz, bakin ben ne kadar mutluyum" dedi.
    Az sonra sevdigini görecegi için kalbi yine deli gibi atmaya baslamisti. Ne zaman onu düsünse, onunla bulusacagini hayal etse kalbi ayni böyle yerinden çikacakmis gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine ragmen ikiside sevgisinden hiç bir sey kaybetmemisti..
    Onlari hiç bir sey ayiramazdi...
    Ne hasret, ne ayrilik, ne de ölüm...
    Genç adam telasla saatine bakti. Sevdigi yine geç kalmisti, 1 dakika gece kalmisti. Üstelik o, sevdigini bekletmemek için dakikalarca önce kosarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdigi her zaman bunu yapiyordu. Devamli kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmus diye düsündü...
    Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksiz denizlere dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tipki sevdigi kiza karsi olan aski gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluga uzaniyordu. Aslinda bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarinda söyleneceklerdi. Delikanli önce bunu sevdigine açmis, sonrada gidip iki yüzük almisti. Bu kadar önemli bir günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alismisti artik beklemeye, zarari yok biraz daha beklerim diye düsündü. Güllerin yapraklari nedense hala yasli idi. Bir türlü anlamiyordu onlari. Her sey bu kadar güzelken neden agliyorlardi ki?
    Iste az sonra sevdigi gelecek, ona sarilacak, kucaklasacaklardi...
    Sonra söz yüzüklerini takip, evlilige ilk adimlarini atacaklardi.
    Genç adam öyle heyecanliydi ki sevdigine kavusmak için can atiyordu...
    Martilara bakti, birbirleriyle oynasip, uçusan martilara... Ne kadar güzel dansediyorlardi havada.
    Tekrar saatine bakti genç adam. Endiselenmeye baslamisti. Sevgilisi yine geç kalmisti, hem de çok... Bu kadar geç kalmamasi gerekiyordu. Iste her gün burada bulusmak için sözlesmiyorlar miydi? Her gün sahilde, martilara bakarak, denizin onlara anlattigi masallari dinleyerek birbirlerine sarilip hasret gidereceklerine söz vermiyorlar miydi? O zaman neden gelmemisti yine??...
    Aklina kötü düsünceler gelmeye basladi. Hayir.. hayir.. olamazdi.
    Sevdigine bir sey olamazdi.
    Onsuz hayat yasanmazdi ki...
    O ölse bile devamli benimle yasar diye düsündü genç adam. Bunun düsüncesi bile hos degildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaslarini kimsenin görmesini istemiyordu.
    Zaten nedense etrafindaki insanlar ona sanki kaçik gibi bakiyorlardi. Rahatsiz olmaya basladi bakislardan.
    Artik bikmisti... Yine sevgilisi geldi aklina.. Neden gelmedi acaba diye düsünmeye basladi. Gözlerini kapatti.
    7 sene oldu dedi. 7 senedir her gün bu sahildeydi, sevdigini bekliyordu. Daha fazla dayanamadi. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yas güllerin üzerine damladi...
    Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mirildandi...
    Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanina koyar, ona vermis olurdu...
    Genç adam ayaga kalkti. Sevdigiyle bulusmak üzere, yesil tepenin ardindaki kabristana dogru yürümeye basladi

    Yoklugunda Buldum Seni

    Yüregim ayaklarima dolasiyor bugün, gidecegin gün yaklasiyor galiba… ve bu yürek seni kaybetmeye alisiyor…seni tanimadan özlemek, sana alismadan kaybetmek, benim olmayacagini bile bile istemek, gidecegin gün yaklasiyor, sen, benim seni sevdigimden habersiz, ben sana bagliyim kifayetsiz…. Sen yokken yasamadigimi zannetme, sen yokken de sen varmis gibi gidiyorum sen varken ama bana ait degilken gitmeyi düsündügüm yerlere sana asik olusumun yildönümü üzerinden uzun zaman geçti, zaman geçti ama sanki o gün dündü, her günüm ayni benim her saniyem her dakikam çünkü hep seni yasiyorum her günüm ayni benim çünkü seni sensiz yasiyorum

    Baska gözlerde ariyorum gözlerini, sen diye baska gözlere asik oluyorum. Sana söyleyemedigim, belki söylemekten çekindigim, ama senin için yazdigim sözleri söylüyorum, baskalarini sen görüyorum ama baskalari sen olmuyor… baskalari sen gibi anlamiyor… aglarken gülmüyor… dedim ya baskalari sen olmuyor, sen olmuyor… ruhsatsiz askim

    Günesin dogmasini da istemiyorum artik… karanlik kalsin… karanlik, yalnizligimin bidayet noktasi, karanlik; sensizligimin hidayet noktasi… günes dogmasin, ne olur… birakin karanlik kalsin…..

    Her sey gerçek yalan olan ben miyim…? Ve her sey gerçek yalan olan askim mi…? Yalan diyorsun sen, ben, sana seni sevdigimi söylüyorum ama sen inanmiyorsun… sana hiç seni sevdigimi söylemedim bagira bagira ama gözlerinin içine uzun uzun baktigim anlarda sana, seni sevdigimi haykiriyorum, ellerini tuttugumda; sana seni sevdigimi haykiriyorum, ama bir sana seni sevdigimi söyleyemiyorum….. Hissetmiyorsun hissetmeni bekliyorum

    Yalnizlik pek de zor gelmiyor artik bana hem N. Fazil Kisakürek ne demis

    Geçti istemem gelmeni

    Yoklugunda buldum seni

    Birak vehmimde gölgeni

    Gelme artik neye yarar

    Gelme artik gelmeni istemiyorum gelmen için yalvarmiyorum gelirsen de istemiyorum yoklugunda buldum seni ve o sen, sen degilsin sen, benim askimin maddesisin… maddeye bagli kalmaktan usandim artik… ask özgürlüktür

    Ask maddenin disina çikmaktir… yok istemem, gelme artik……

    Sen benim ilk askim oldun ask kutsaldir. Benim olan tek özeldir. Ask ayaklar altina alinip da harcialem mahallerde sefasi sürülecek fenomen degildir. Askimin ilk sayfasi evlada diyorum sana yeni bir sayfanin yapragini araladim evlada ilk askim evlada dostum….

    Sana evlada derken senin o meshur sözünü kullaniyorum baska mekanda baska zamanda bir gün mutlaka…..

    sen benim düşünce suçumsun!!

    Kurşuna dizilmiş yanlarımı gecenin günahkar sesine asarak aşka beraat sunuyorum. Dilsiz karanlıkların ucubeliğinde düşüyorum hayat hattından, vurgunluğun satır aralarına. Derme-çatma bir hayatın gönüllü yeniğiyim. Eylül bulaşığı saçlarımda ebabil kuşları... Düş vardiyalarımda, ele avuca sığmaz kabuslar... Susarken kentin gözleri elemli üşümüşlüklerde, ben lacivert kanıyorum yıldızların koynunda. Sen bilmiyorsun...

    Ben Aşk gözlü deli... RÜZGAR... Sensizlikten üşüyen ellerimi en kızıl acılara batırırken acımadan, nefes nefese yanıyorum. Yalan yok, acımda yanıyor. Kırgın ve kötürüm kahkahalar kadar açmazda umutlarım... Yüzümün düştüğü yerde katlediyorum dokuz'a denk düşen tekmil baharları. Kendimden büyük sözcüklerle kanıyorum sensizliğin alfabesinde. Mor defterlere düşüyorum, kefenlere gizlediğim tebessüm kırıklarını. Suretimde cellatlardan kalan yarım bir ölüm... Ey Aşk! Melekler beni çağırıyor. Ağrılı sancılarla dokunupta kirpiklerine, ağlama. Ölümümden ben sorumluyum...

    Eyvah bir nakarattan yatıştırılamayan cümleler alırken günceme, dilimdeki yaralı hecelerde vuruyorum esişimi. İsimle ateş arasındakinden vazgeçmişken ben, zevalin ötesinde gözlerim. Sevdiğim! Başa sardım ömrümü, yeniden ölmek için. Oysa elden düşme bir ağlayış değildi, içimin karanlık koridorlarında oyalanan yalnızlık... Bilirim, sen beni yaralarımdan tanırsın en çok. Ve bilirsin ki sevdiğim, hiçbir ayrılık ödeyemez bu aşkın bedelini. Dört duvar hayata sığmaz bu kent soylu aşk. Ömrüm! Saçlarında boğ beni. Gülüşlerimiz buz tutmasın dudaklarında, kan dilli bir keder üstü. Ağlama bizi yedi iklimin berisinde, ay düşünce denize...

    Şiirlerimden başlamışken beni silmeye, göğün yakınındaki sana nefti yakalanmalar ayakta hala. Nefesi çatlayan sürgün bir akşamsa sensizlik; bedeli ömür olan altı susuştur aşk. Yeşil gözlüm ey! Hüznümden başla enkazımı taşlamaya. İpe götür bu sicilli suretsizliği. Kır zincirlerimi! Sana azatlığımı esirgeme benden. Ama şimdi ölsem, beş para eder mi denenmemiş intiharlarım? İstanbul kadar ağlasam, kafi gelir mi suçüstü suskunluğuna? Ey Aşk! ''Sen bende cennet. Cinnete en yakın...'' Geldim Molla Cünun'un delilik kapısına. Ateşimde ateşlerde. KURTARMA!..

    Bütün dönüş biletlerini yaktım aşkın. Yüreğimin zifiriliğinde kayıpsada rüyalar şimdi, Mecnunluğuma senden özge Leyla Çölü bulamam. İsmim isminle bilinir. Bense sana ancak önsöz. Çatırdasın gökkubbe. Kahrolsun, yatağını üşüten ırmak. Paralansın, kitabesi dikilmeyen şaibeli aşklar. Kendinden habersiz ıslansın mağrur yağmurlar, ben esişime sığabileceksem eğer!..

    Sevdiğim! Sabaha, kan kırmızı tan yerine ve aşka andolsun ki; benim bildiğim tek ben, sensin. Hoş geldin yokluğunun varlığına. Hoş geldin, ateşimin gül yüzü...

    Elveda Birtanem

    Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti yanmanin nedeni aksam yedikleri degil uyanir uyanmaz bugün yapacaklarinin aklina gelmesiydi. Bugün 2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi bitirecekti aslinda bunda geç bile kalmisti. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsiz uyanis bitmeli... Içinde bir muhakeme baslamisti, kendi kendine söyleniyordu:

    “Ona da haksizlik etmek istemiyorum belki hatali olan benim.... Bulunmaz Hint kumasi degilim ya, görünüs olarak himmm yakisikli çocuk denilecek biri hiç degilim.... Ama yaptim çok çalistim bitmesin diye kendimle mantigimla çok kavga ettim olmadi....” Genç adam bunlari düsünürken surati sekilden sekille giriyordu. Süratle giyinerek disari çikti, bugüne kadar hiç bekletmemisti onu simdide bekletmemeliydi. Istanbul soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi yasiyordu.Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi bulutlar bizim yasayacaklarimizi biliyor onlar bile agliyor halimize.

    Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadiköy iskelesine geldi her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmisti bulusma yerine. Birkaç dakikalik beklemeden sonra karsidan kiz arkadasinin geldigini gördü, simdi midesindeki agri daha da artmisti. Karsilama faslindan sonra Besiktas'a gitme karari aldilar, yolculuk sirasinda hiç konusmadilar; genç adam günesin yoklugunda grilesen denize bakiyordu. Genç kiz arkadasinin bu durgunluguna anlam verememisti, öyle ya nereden bilecekti bu gün ayrilik çanlarini çaldigini.

    “Üsüdüm” dedi genç kiz, bu yolculuk boyunca edilen tek lafti. Besiktas'a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kiz anlamisti kendisine bir sey söylenmek istendiginin... “Bana bir sey mi söylemek istiyorsun” dedi, genç adamin gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçirarak “evet” seklinde basini salladi.

    Genç kiz daha da heyecanlanmisti. Biraz da sinirlenerek “söyle öyleyse ne diye bekliyorsun.”

    Genç adam içini çektikten sonra “sence biz nereye kadar gidecegiz, daha dogrusu biz iyi bir ikiliyiz”

    “Bunlari sorma geregini neden duydun.” dedi genç kiz.

    Genç adam söze basladi: “bak canim bundan birkaç ay önce aksam saat 11:00 civariydi sanirim, hatirladin mi?

    Genç kiz “evet hatirladim” dedi, ama genç adam genç kizin sözünü bitirmesini beklemeden “o aksam seni düsünüyordum diger aksamlarda oldugu gibi senin için bir siir yazmistim onu o an sana okumak istemistim, sana telefon açtigimda siirimi bile dinlemeden simdi sirasi mi canim ya senin de isin gücün yok mu demistin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düsen bir boksör gibi olmustum sessiz kalip özür dileyerek telefonu kapatmistim. Daha sonra bu siiri benden hiç istememistin. Ve bunun gibi bir çok defa tartismamiz oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düstügümde arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meral'in bana sen sanslisin Nalan sana bakar sözüne karsilik sinirli bir edayla “aaaa banane isim yok da sana bakacagim, annen baksin demistin bunu da hatirladin mi?”

    Genç kiz tekrar “evet” dedikten sonra saskin saskin “evet ama bunlari neden hatirlatiyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kisiligim böyle, duygusalligi sevmiyorum . Ve hasta bakici gibi göründügümü de kimse söyleyemez.”

    Genç adam güldü “Evet canim bak burda haklisin, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi tasidigin müddetçe hasta bakici hemsire falan olamazsin.”

    Genç adam devam etti “bana simdiye kadar kaç kere sabahin erken saatlerinde güzel sözcüklerden olusan bir mesaj çektin, hiç hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusalligi sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanlari mutlu etmeyi de sevmiyorsun, halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanlari mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her sabah aksam, gece yani seni andigim her saat tatli sözcük mesajim vardi senin için biliyor musun? seninle ben ak ile kara gibiyiz”

    Genç kiz anlamisti, “yani ne istiyorsun benden sair olmami mi?”

    Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdigin ayrilik kararinin ne kadar dogru oldugunu düsünüyordu.

    “Hayir dedi sair olmani istemiyorum zaten olamazsin da; yalniz biz ayrilmaliyiz, ayrilirsak ikimiz içinde en hayirlisi bu olacak.”

    Genç kiz sasirmisti, “Neden ama ben seni seviyorum, senin de beni sevdigini saniyordum.”

    Genç adam iç çekerek “hayir canim sen esas beni sevdigini saniyorsun, eger beni sevseydin simdi burda baska seyler konusuyor olurduk.”

    Genç kizin gözleri yasarmisti, Genç adam cebinden çikardigi mendili uzatti, genç kiz göz yaslarini silerek kesik bir sesle “Sen bilirsin, umarim beni baska biri için birakmiyorsundur.”

    Genç adam “Nasil böyle bir seyi düsünürsün, senden baska olmadi ve uzun sürede olacagini sanmiyorum.” Genç adam ve genç kiz iki sevgili olarak oturduklari masada artik iki yabanci gibi duruyorlardi. Istanbul yagmurlarla yikanirken yagmura iki sevgilinin umutlari da karisiyordu.

    Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kiz “kalkalim istersen” dedi.

    Genç adam ben biraz daha burda kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kiz “tamam o zaman sana mutluluklar dilerim” diyerek elini uzatti. Genç kizin sesi ve eli titriyordu genç adam “arkadas olarak beraberiz ama sen istersen tabi” dedi. Genç kiz evet” anlaminda basini salladi ayrilirken son kez sarildilar birbirlerine.

    Genç kiz uzaklasirken genç adam masada dondu kaldi vakit ögleni bulurken yagan yagmur yerini günese birakmisti, ama genç adam titriyordu onu titreten açan günese ragmen esen rüzgar miydi, yoksa kalbindeki ayrilik acisi miydi. Saatlerce dolasti devamli kendini sorguluyordu hatayi bastan yaptim diyordu, ama yasadigi güzel günlerde olmustu.”allahim” dedi “allahim güç ver bana”.

    Dostlarini düsündü onlarin dediklerini düsündü. Arkadaslari sizler birbirine zit insanlarsiniz yol yakinken dönün bu yoldan dememis miydiler. Tabi ya dogru olani yapmisti. Saatler geçtiginde artik günes yerini yildizlara birakmisti, eve döndügünde yürümekten bitap duruma düsmüstü. Kendisini karsilayan annesine hiçbir sey söylemeden kendi odasina gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anilarin agirligi altinda eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkip ajansa gidecekti, bunun için uyumasi gerekiyordu.

    Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayi basarmisti ve sabah 7'de saatin zirlamasiyla uyandi genç adam. Evden çikacagi zaman cep telefonuna bakti, mesaj ve 10 tane cevapsiz arama vardi. Genç adam yorgun oldugu için duymamisti telefonunun sesini. Cevapsiz arama ve mesaj canimcim'dan gelmisti canimcim onun Nalana taktigi isimdi, heyacanla mesaji açti mesajda sunlar yaziyordu.......

    “Sadece onlari sevmeyi sevdim Hepsini onlarsiz yasadim da Bir seni sensiz yasayamiyorum Bu aski tek kalpte tasiyamiyorum Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim Ve seni severek ölecegim, ELVEDA BIRTANEM.......”

    evet, genç adam sasirmisti, mesajin gelis saatine bakti sabahin besini gösteriyordu güldü kahkahalar atarak güldü onu tanidigi ve arkadas oldugu günden beri ilk defa bir siir aliyordu ve ilk defa bu saatte araniyordu....

    Heyecanla hizli arama yapti, çalan telefonu yabanci bir ses açti.

    Genç adam “Nalan ile görüsebilirmiyim” dedi. Fakat karsidaki agliyordu, hiçkira hiçkira agliyordu; “Ben onun annesiyim yavrum, canim kizim bu sabah intihar etti. Gece odasinda birilerini arayip durdu, sabah odasinin isigini sönmemis görünce merak ederek odasina girdim, ama yavrum kendini asmisti.”

    Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide agrisinin iki katini çekiyordu simdi. Oldugu yere yigilip kaldi.............

    Birkaç ay sonra...

    Iki doktor konusur. Doktorlardan biri digerine karsidaki hastanin durumunu soruyor ....

    - haaa o mu, üç ay önce getirdiler elindeki cep telefonunu hiç birakmiyor, kendisi yüzünden bir genç kiz intihar etmis, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamli bir seyler yazip birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdigi numarayi aradim hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmis, ve gelen mesajlarda bir siir:

    “Sadece onlari sevmeyi sevdim Hepsini onlarsiz yasadim da Bir seni sensiz yasayamiyorum Bu aski tek kalpte tasiyamiyorum Sana yemin güzel gözlüm Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim Ve seni severek ölecegim, ELVEDA BIRTANEM.......”
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:38 pm

    Aşk Adamı

    Sevdanın ne olduğunu asla anlayamayacağını düşünürdü. Sevmek neydi açıklamak isterdi ama olmazdı yapamazdı. Ve her seferinde sevgiyi anlatmaya çalışıp da beceremeyince öyle bir şeyin olmadığına inanırdı.
    Her aşık oluşunda şiirler yazardı sevgililerine-gerçi onlara sevgili denilmezdi çünkü o hep platonik aşklar yaşardı. Aşkın somut bir şey olmadığının farkına çocukken varamazdı. Bir insan neden illa birini istesin ki diye düşünürdü. Hele bir erkek eğer kendisin çılgınca seven bir kadın varsa neden başkasını bulmak için uğraşsındı.
    Çocukken gördüğü her güzel kadına aşık olduğunu sanırdı ama sonradan acı bir şekilde öğrenecekti otla bok arasındaki farkı. Aşkı sakızlardan çıkan yazılarda tanımaya başlamıştı ve öğrendiği ilk İngilizce kelime ‘love’ olmuştu. ‘love is...’ diye başlayan bütün cümleleri okumaktı amacı. Yaşıtları gibi çıkartma veya araba resmi için değil aşkın ne olduğunu öğrenmek için sakız alırdı. Sonradan pişman olmayacaktı belki ama aşkı yanlış tanıdığını gözyaşlarını silerken anlayacaktı.
    Aşk vardı elbet artık bunu anlayacak kadar büyümüştü ve artık gerçek aşklar yaşıyordu. Şiirler yazıyordu geceleri,defterlerinin her tarafına aşık olduğu kişinin adını yazıyordu. Onu görebilmek için sınıf kapısında bekliyordu ve soğuklara aldırmadan her teneffüs sevgilinin gözlerini arıyordu. Aşk neydi belki bunu açıklayamazdı ama soranlara verecek bir cevabı olurdu her zaman aklının bir yerinde. Yıllardır tanıdığı ve sadece arkadaş olarak gördüğü kişinin diğer arkadaşları arasında özel bir yer kaplamaya başlamasını hissederdi. Sadece ona şiirler yazardı,onunla ilgili hayaller kurardı geceleri bunalım şarkıları dinlerken. Söylediği her kelimeyi onun duyacağını düşünerek söylerdi ve saçma sapan yalanlar söylerdi sırf muhabbet olsun diye. Sevgilinin saçları ve gözleri süslerdi şiirlerini ve sonra yavaşlardı aşkın şiddeti. Aşkı bir dağa tırmanmaya benzetirdi her zaman. Önce hızla tırmanırsın,soluğun kesilmeye başlar,gün geçtikçe üşürsün ve gittikçe yavaşlayarak zirveye varırsın. Sonra farkına bile varmadan yuvarlanırsın oradan,yeni bir dağa tırmanmak için ayakların aşağıya kayar ve işte yeni bir dağ...
    Sonra aşkı biterdi-yani o öyle hissederdi. Yazdığı şiirleri,karşılıksız mektupları okurdu ve gülerdi. O zamanlar ne kadar aptal olduğunu düşünürdü. Bir zamanlar aşk için ölmeli diyen adam o değildi sanki. Aşkı sıradan bir şey gibi görürdü. Ta ki bir başka göz büyüleyene kadar onu. O zaman unuturdu her şeyi. Hani yazdığı şiirler kara saçlı kara kaşlı sevgiliye? Yoklar ,yerini çoktan mavi gözlerin derinliğine bırakılmış yazılar alır daha sonra belki de yeşil bir göz kim bilir. Ve tekrar inanmaya başlar aşk için ölme fikrine. Ve o aşkı da biter öncekiler gibi ve o yine sevmeyi unutur ve tekrar sevdalara yelken açar bu böyle sürüp gider.
    O hep platonik sever. Sever de söyleyemez yazdığı şiirleri kimi zaman okur ama asla ona yazdığını söyleyemez. Her aşık oluşunda mucizeler bekler yani hep o’nu bekler. Saatlerce fal bakar seviyor mu sevmiyor mu diye ve hep seviyor çıkar-zaten sevmiyor çıksa da inanmaz. Ama o bu düşüncelere dalıp sabahı getirince ve o’nu başka ellerde görünce içinden kağıtları yırtmak gelir. Ama bir sonraki sefere inanmak için kaldırır bir kenara. Hep şarkılar söyler;öyle sıradan şarkılar değil aşk şarkıları sevgiliye söylenmek istenen aşk şarkıları. Aşkı hep dağa benzetir ya, bir dağdan inip ötekine tırmanmaya başlayınca bazen dönüp bakar tırmanmış olduğu dağlara ve ne kadar heybetli olduklarını düşünür. Asla zirvede kalamamıştır ve hep tırmanacağı en yüksek zirveden inmeyeceğini düşünür. Hayatı boyunca belki de on kez o dağı en büyük dağ sanacak ama her seferinde yanılacak. Ve bir gün ölmeden anlayamayacak hangisi en büyük sevdası,hangisi en güzel aşkı.
    Dostlarla paylaşacak acılarını, o’nu başka kollarda görmekten gocunmadığını söyleyecek ama içinde hep aynı şarkı çalacak ‘seni kimler aldı kimler öpüyor seni’ diyecek ebediyen ve o her zaman yalnız aşık rolünü üstlenecek baş rolünü oynadığı bu oyunun. Acı acı sövecek kimi zaman rüzgara kimi zamanda kendi tiyatrosunun senaristi olamayışına... Ve her seferinde aşkını başka ellerde görünce balonunu elinden kaçıran bir çocuk gibi ağlayacaktı ve her aşık oluşunda kumdan kaleler yapacaktı ve sonra insafsız aşıklarca yıkılacaktı. O’nu tanıdığındaysa çok geç olacaktı...

    Aşk Masum Değil

    Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken?

    Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları.

    İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu.

    Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü.

    Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret?

    Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!"

    Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için.

    Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:39 pm

    AŞK GİDER ACISI KALIR
    Aşk için bahar.Tehlike her yerdedir...Vuruluverirsin hiç ummadığın birine.Ama öyle çarpar ki kalbin, duracak gibi aldatır seni.Bahardan sonra yaz gelir...Hepimiz biliriz, sabun köpüğü gibidir yaz aşkları.Bence öyle basit değil.Henüz silinmedi hiçbirinin yarası benden.Aşk gitti ama acısını bıraktı, iz kaldı.Güz aşkları mevsimine dönünce dönence, pencereye sinmiş insanlar gelir gözümün önüne.Ve yavaş yavaş görünürler etrafta.Kimi yaza girerken terk ettiği aşkını, kimi yaz aşkını düşünür.Kimi ayrılık planlar ama hala yüreği yanar.Kimi terk edilmişliği sindirmeye çalışır.Çok azdır taze aşk yakalayan. Sanki bir doğum öncesi ölüm gibidir.Sonra kış gelir.Kimi yüzsüzler yazın hiç aldatmamış gibi eski sevgilisine döner;kimi sadıklar kavuşur...Kimi yalnızdır, kimi yorgun...O yorgunlar için kış uykusu başlar...Belki de taze baharlara, taze aşklara enerji depolarlar...Aşk dört mevsimdir herkesin sözlüğünde.Ama nedense bana bu anlattıklarımı çağrıştırmaz.Saçmaladım belki de bir paragraf boyu.Yalan attım.Aslında doğru olsalar bile yalanlardı çünkü, hissetmediklerimi yazdım.Ezbere konuştum.Aşk , kelimesi içimde gebe olduğum bir kelimedir.Her duyuşumda doğum sancısı çeker, doğuramam.Ama gözlerimin önüne o gelir.Sadece bir bakışına karın ağrıları, suyla yatışmalar.Bir tebessüme ömür bulmak.İtiraf.Saatler süren telefon konuşmaları.İlk duygular, çocuksu güzellikler.Ve sonra..... Nefessiz kalmacasına ağlamalar.Izdırap çığlıkları...Kış..Kış..Kış..... Azap....Ve sonunda doğan gün....Hemen her mevsim aşık olmuşumdur birilerine....Hatta sonbaharda bile...Ama onca ufaklı büyüklü sevda içinde, böylesine derinde var olan,böyle yaktı mı iz bırakan, bu kadar çaresiz bırakan,bu kadar arzu illetine hasta eden, bu kadar dizginsiz, sorgusuz,başına buyruk, acımasız, bu kadar bugünsüz sevda görmedim.Ve işte hiç biri böyle koyup, böyle yıkıp gitmedi.Ondan önce hiç biri içimden bir şey götürmemişti.Ondan sonrası zaten götüremez çünkü, götürülecek bir şey kalmadı..İşte o insan, beni aşka karşı böyle kelimesiz böyle hayretli, böyle çaresiz, isteksiz bırakıp gitti..Şimdi ben nefretten bile aciz isem bana bir şeyler borçlu.İçimden söküp aldığı bir şeyleri.Bana beni borçlu.Herkesi seven o sersem yüreğimi..Benden alıp kaçtığı o masum kızı borçlu.Bana bir dün, birde yarın borçlu.Benim ne günahım vardı da aşk için üç kelime etmekten aciz kalacaktım.Benim ne günahım vardı da her mevsim başka meyve yemek varken iştahsız kalacaktım.Yoktu elbet günahım..Onunda yoktu ya..Öfkem susmama engel...Ama ikimizin de suçu yoktu...Suçlu yoktu..Benim mevsimim sonbaharsa, yaza, kışa, bahara dönmez...Benim gibilerin nasibi pencere önüne sinip, mazide yaşamak,kendinle kanlı bıçaklı düellolar yapmak...Kendinle savaşmak , hırpalamak...Yaptığının farkına varıp ,bir de üstüne onun için cezalandırmaktır.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:40 pm

    Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

    Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da
    kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adama "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...." Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

    Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

    Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları adına nasıl sarıldığını gördü adamın...

    Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

    İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

    Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..."

    Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

    "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:40 pm

    AŞKIN HİKAYESİ
    Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
    Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

    Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!", Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim." Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş. "Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:

    "Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir"
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:41 pm

    Bir zamanlar bir genç varmış. Bu gencin sevdiği ve aşık olduğu dünyalar güzeli bir kız varmış. Onunla ilk bir radyoda duyduğu kan aranıyor ilanı için gittiği hastane de karşılaşmıştı. Kan verdiği kişi kızın amcasıydı. Kız ona teşekkür etmek için gittiğinde daha yeni yataktan kalkmış ve gitmek için hazırlanıyordu. Birden bulunduğu odanın kapısı açıldı ve kız içeri girdi. Çocuk ağır ağır kapıya baktı “Yine hemşirelerden biri geldi herhalde” diye düşündü, ama gelen hemşire değildi. Kız ona doğru yaklaştı “çok teşekkür ederim sayenizde amcam yaşayacak” dedi. Genç mağrur bir şekilde “ben olmasaydım bir başkası da gelir yardım ederdi. Hiç önemi değil.” Fakat kız onu dinlemedi. “Size bir yemek ısmarlayabilir miyim” dedi. Çocuk reddetmedi içinden “bu kadar güzel bir kız reddedilebilirmi” diye geçirdi.
    “Tabi ne zaman isterseniz.”
    “Hemen şimdiye ne dersiniz.”
    “Şimdimi ?”
    “Tabiki hem bende beklerken acıkmıştım”
    ikisi birlikte yemeğe gittiler. Yemekte muhabbetleri devam etti. Hep birbirleri hakkında konuştular. Oğlan kızdan ilk gördüğü anda hoşlanmıştı. Kız ise sadece teşekkür etmek istediği bir yabancıdan bu kadar çok hoşlanacağını düşünmemişti bile. Konuşmaları sırasında aynı şeylerden hoşlandıklarını fark ettiler, ikisi de aynı tür filmlerden hoşlanıyor, aynı tür müziği dinliyor, hatta son zamanlarda aynı kitapları okumuşlardı. Kız bir erkeğin kendisinin sevdiği şeyleri sevebileceğini daha önceden hiç düşünememişti ve karşısında böyle biri vardı. Yemekten sonra kız telefonunu verdi. “Daha sonra ararsan konuşuruz” dedi. Bu oğlanın çok hoşuna gitmişti. Akşam olduğunda kız telefonunda bir mesaj gördü “Dünyanın en güzel bayanına. İyi akşamlar” yazıyordu. Kız birden şaşırdı. Bu kadar erken bir cevap. Demek ki oğlanda ondan hoşlanmıştı. Buna çok sevindi ve hemen o da cevap gönderdi. Bu mesajlaşmaları birkaç gün böyle sürdü. Sonunda oğlan ona çıkma teklif etti. Kız hemen kabul etti. Hayatlarının en güzel günlerini yaşıyorlardı. İki sevgili , iki aşık. Aşkları o kadar büyüktü ki sevgileri o kadar içtendi ki bu sevgileri çevresindeki insanlara da yansıyordu. Fakat oğlanın ailesinin bu aşktan hiç haberi olmamıştı. Hep onunla sevilisi olmadığı için dalga geçiyorlardı, şimdi de sevgilisi olduğu için dalga geçecekleri ve bunu hiç istemiyordu. Ama kız ailesi ile tanışmayı çok istiyordu , oysa her seferinde bir bahane uydurup erteliyordu.oğlan kızın ailesini bir kere görmüştü. Ama hiç tanışmamıştı. Kızın ailesi İzmir de oturuyorlardı kendisi ise İstanbul da amcasını yanında oturuyor ve okuluna gidiyordu.
    Sonunda oğlan kızın ısrarlarına dayanamadı ve onu ailesi ile tanıştıracağını söyledi. Kız buna çok sevinmişti fakat daha önce ailesine gitmesi gerektiğini geri döndüğünde hemen ailesi ile tanışmak istediğini söyledi. Anlaştılar ve kız İzmir e doğru yola çıktı. Aradan bir gün geçti, iki gün geçti kızdan bir ses yoktu. Oysa İstanbul da birbirlerini görmedikleri anlarda hep telefonda birbirleri ile konuşurlardı. Peki şimdi ne oldu da aramamıştı.. yoksa ailesi mi izin vermemişti. Yada yanlış bir söz mü söyledi yanlış bir şey mi yaptı. Neden aramıyordu. Oğlan onu aramaya çalıştığında her seferinde telefonu kapalıydı. İki hafta , üç hafta , bir ay. Oğlan sonunda kızın onu bıraktığını artık onu istenmediğini düşünmeye başlamıştı ki ansınız bir akşam telefonu çaldı. Telefonu ilk kez ona bu kadar acı acı çalıyormuş gibi geldi. Telefonunun ekranına baktı, arayan oydu. Telefonunu hemen açtı “alo” “alo” telefonda ki ses kızın sesi değildi. Onun ablası olduğunu söyledi. Oğlanın telefonunu kızın rehberinde bulduğunu bir arkadaşı olduğunu tahmin ettiğini söyledi. Oğlan sevgilisiydim diyemedi, “evet bir arkadaşıyım ama ondan uzun zamandır haber alamıyordum” dedi. Ablası kızın yaklaşık bir ay önce İzmir e gelirken bir trafik kazası geçirdiğini üç haftadır komada olduğunu söyleyince oğlan birden dona kadı neden onu aramadığını şimdi anlamıştı fakat ablasının konuşmasından olayın bu kadar olmadığını da anlamıştı. “Kardeşimi geçen gün kaybettik” diyince oğlanın elindeki telefon bir den yere düştü. Duyduklarına inanmamıştı sevdiği , aşık olduğu kız ölmüş olamazdı. Telefondaki ses “alo” diye birkaç kez seslendi fakat oğlanın cevap verecek hali kalmamıştı. Hala inanıyordu. İlk uçakla izmire gitti. Gerçekten ölmüşmüydü. Bunu öğrenmeliydi. Ailesine gittiğinde dünyası bir kere daha yıkıldı. Çünkü duyduklarını hepsi doğruydu. Bittiği gün aşkını toprağa veriyorlardı. Yüreği buna artık dayanamadı ve gözerinden birkaç damla yaş aktı. Onu son bir kez daha görmeliydi. Bunun için cenazeyi arkadan takip etti camiden mezarlığa kadar peşlerindeydi. Mezarlıkta görebileceği bir köşeden onları izledi. Onun yüzünü son bir kez daha gördü. Alçak bir sesle “hoşcakal aşkım, sen bu dünyada sevdiğim tek kişiydin” dedi. Arkasını dönüp mezarlıktan çıkmaya karar verdi. Tam o sırada akrasından bir ses duydu. Bu sesi daha öncede duymuştu , telefonda ölüm haberini veren sesin aynısıydı. Kızın ablası ona seslendi. Oğlan arkasını dönmeden önce gözündeki yaşları sildi. “acaba siz bu kişimisiniz” dedi ve elindeki zarfı gösterdi. Zarfın üzerinde “Biricik aşkıma” yazıyor ve yanında da oğlanın ismi vardı. Oğlan ağlamaklı bir sesle evet o benim dedi. Ablası ona “bunu ölmeden önceki gece yazmış ve size vermemi istemişti” dedi ve zarfı verip uzaklaştı. Oğlan orada mektubu titreyen elleri ile hemen açmaya çalıştı. Mektupta sadece bir iki kelime vardı.
    “Aşkım, seni ne kadar çok sevdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Herkes iyileşeceğimi söylese de ben öleceğimi biliyorum. Seni son bir kez görebilmek , sana son bir kez dokunabilmeyi ne kadar çok istiyorum ama mümkün olmadığını çok iyi biliyorum. Sana sadece tek bir şey söylemek istiyorum. SENİ SEVİYORUM VE ÖLDÜKTEN SONRA BİLE SEVİCEĞİM. Senden tek bir şey istiyorum. Benim ardımdan hayata küsme. Ona sarıl , benim için sarıl. Olumsuzluklara asla yenilme her zaman güçlü ol o zaman sevgim her zaman yanında olacak ve seni koruyacaktır.
    Kalp atışın olmak
    Sonra seni hissedebilmek
    Bir adımlık zamanda
    Bunları şiirinde sen söylemiştin bana bende sana söylüyorum bir adımlık zaman benim için sonsuza kadar sürecek hoşcakal aşkım. ”

    Oğlan bu yazıyı okurken göz yaşlarına artık hakim olamıyordu. Aradan yıllar geçti. O mektup hala oğlanın cebinde. Ne zaman bir olay olsa ne zaman üzülse mektubu açar ve yazanları okur üzülmemek için elinden geleni yapar. O zaman sevdiğinin yanında olduğunu bilir...
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:41 pm

    Geçinemeyen iki sevgili...


    Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye fırlatır.
    “Bu ne biçim melek” demeyin olmuş bir kere..
    Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir kahramanlarımız.
    Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca acı çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını yapana kadar..


    Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi yaralamıştır.

    O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır.

    D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre..

    İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler.

    Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar çıldırmış,dünya sanki tersine dönmüştür sadece D ve M'nin değil tüm insanların hayatı alt üst olmuştur.

    Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun zaman almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M ancak dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır.

    Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp olayın ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini yoksa sadece ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın hayatının kararacağını anlatmıştır.

    Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz hayatın zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış durmuştur, fakat M kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en doğru karar olacağını söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi..

    O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini..

    Ama ne D mutludur ne de M..

    İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de yaşadıkları o güzel günleri unutabilmişlerdir.

    D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini..

    Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye..

    M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur.

    O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok çabalamışlardır.

    Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada küçük kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta kimi insanın canına mal olmuştur bu buluşma...

    Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla meraklandırmayayım sizi.

    Duygu ve Mantıktır asıl isimleri..

    Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:42 pm

    Uyuyan erkek görüntüsünden kadınların pek hoşlanmadıklarını bilecek kadar görmüş geçirmiş bir adamdı
    Ama bilirdi: Erkekler sevdikleri kadını uyurken izlemeyi severler...
    Severler değil mi?
    Peki, şimdi ne oluyordu ona?
    Neden kaç gecedir ateşi birdenbire kırka fırlamış gibi uyanıp Merve' yi uyurken görmekten huzursuzlaşıyordu.
    Neden Merve'nin dudaklarının kenarında biriken salgıya eskisi gibi sevecenlikle bakamıyordu?
    Neden dirseklerinin üzerinde doğruluyor bir süre sanki Merve'nin alnında küçük bir ekran varmış gibi bakıp duruyordu?
    Ve aklına hep o uğursuz konuşma geliyordu
    Bir ay kadar önceydi. Merve telefonda bir arkadaşına gördüğü rüyayı anlatıyordu,
    Ancak şu kadarım işitebilmişti.
    "., Yanaklarımdan süzülen yağmur sularını parmaklarıyla siliyordu,sonra o suları dudaklarına götürüyordu Sabah kendime gelemedim."

    Bunları anlattıktan sonra kıkırdayarak gülüşmüşlerdi

    ******
    Kalktı. Mutfağa gitti.
    Işıklan yakmadan buzdolabındaki NO FROST yazısını seçmeye çalıştı. T harfini hizalayıp yakaladığı kolu kendine çekti.
    Dolabın kapısı açıldı.
    Süt mü? Cola mı?
    Midesi süt diyordu, beyni cola...
    Cola'yı seçti.
    Önce soğuk kutuyu avucunda dolaştırdı, ardından alnına, şakaklarına sürdü.
    Hiçbir derecenin saptayamadığı ateşini düşürürdü belki o keskin soğuk.
    Kutuyu elinde döndürerek yatak odasına doğru yürüdü. Merve dizlerini kamına çekmişti. Uykusunun derinlerindeydi.

    Koyu renkli ojelerine bakılırsa kadındı, fakat ellerini sağ yanağının altına sıkıştırma biçimine bakılırsa çocuktu o anda, misafirlikte yorgun düşüp uyuya kalmış bir çocuktu !

    Tam o anda mırıldandı, bir şeyler söyledi genç kadın
    Tuhaf sesler çıkardı.

    Ve adam atmaca gibi atladı yatağa, kulağını Merve'nin ağzına dayadı.
    Tutkulu bir adam yapardı ancak bunu...

    Uzun süreli bir ilişkinin bağlarını ikide bir çekip uzatmayı alışkanlık edinmiş bir adam ise "aman uyandırmayayım” deyip odadan sıvışırdı.
    Ama tutku tehlikelidir.

    Tutku iki yanı keskin bıçaktır. Tutacak yeri de yoksa eğer bıçağın, bazen kanamayı göze almak gerekir...

    En berbat özelliği nedir tutkunun?

    Bağlandığınız kişinin, gücü elinde tutan taraf olduğunu bilirsiniz
    İşte bu bilgi berbattır ve öfaaai besler.
    O da birdenbire öfaaae kapıldı!
    kendine öfkelenir gibiydi ama, iki eliyle Merve'yi kollarından tutup silkelerken anladı ne yaptığını...

    Ve ancak birkaç dakika sonra fark etti nasıl bağırdığını,bütün evi nasıl inlettiğini...

    "Rüyalarını ver bana!" diye bağırmıştı Merve'yi sarsarak uyandırırken .
    "Bana rüyalarını veeer! Rüyalarını istiyorum!"
    Ne saçma.
    Ne delice.
    Nasıl umarsız ve umutsuz bir arzu...
    Böyle düşünmeye başladığında iş işten geçmişti.

    Genç kadın şoktan sıyrılmış, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Bir yandan da alçak sesle mırıldanıyordu; "manyaksın sen, manyak..."

    *****

    Bu olaydan bir yıl kadar sonraydı, ilişkileri acıta acıta,kanırta kanırta sona erdi.
    Merve doğup büyüdüğü şehre geri dönmüştü.
    Aslında Merve'nin hep kaçmak, onun ise günün birin de sürekli orada yaşamak istediği o sahil şehrine...

    Ayrılıktan birkaç ay sonra, iş yerine gelen postalar arasından kalın ve ağır bir zarf çıktı.
    Merve göndermişti.
    Heyecanla açtı zarfı, yırtar gibi.
    Bez cildi bir hatıra defteriydi.
    Etiketindeki yazıyı görünce üşüdü, titremesini bir türlü durduramadı.

    Etikette "Rüyalarım" yazıyordu.
    Merve bu deftere rüyalarını kaydetmişti.
    Kendine gelir gibi olduğunda hızla sayfalan çevirdi.
    Hangi tarihi, hangi rüyayı aradığını çok iyi biliyordu. Buldu da...
    Ve okudu.

    "11.05.1997. Yağmur vardı. Sırılsıklamdım. Evden kaçar gibi üzerime bir şey almadan çıkmıştım. Arkamdan geldi “ Seni korkuttum mu bebeğim” dedi, özür dileyerek.
    Beni neden uyandırdın, dedim.
    Uyurken beni terk etmenden korkuyorum, dedi
    Yanaklarıma akan yağmurlan parmaklarıyla sildi ve dudaklarına götürdü parmaklarını.
    Boynuna atıldım, sımsıkı sarıldım.
    Seni seviyorum, diye fısıldadım kulağına.
    O sırada uyandım, rüyaymış. Gerçekten daha gerçekti sanki
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:43 pm

    Bir Gülün Hikayesi..

    Onlarla yıllar önce tanıştım. Bir bar veya diskotek yada gece kulübü, yani yemekten sonra dans edip, eğlenmeye, müzik dinlemeye gidilebilen bir yerde. Ben masalardan birinde, tek başıma vazonun içinde duruyordum. Canım sıkılıyordu aslında. Özel olarak bu iş için, evleri, barları, restoranları ve işyerlerini süslemek, insanlar tarafından sevdiklerine hediye edilmek üzere yetiştiriliyordum. Benim kaderimde de buraya satılmada vardı, sevdiklerimden ayrılmış, bu vazoya yerleştirilmiştim. Can sıkıntısı içinde akibetimi bekliyordum daha ne kadar yasayacağımı bilmeden. Kimse benimle ilgilenmiyordu. O gelene kadar... Çok güzel bir kadındı. Simsiyah saçları, düzgün vücudu, sade elbisesi ve benim kadar kırmizi dudakları kadar yıldız gibi parlıyordu. Kapıdan içeri girer girmez gözüm takıldı. Onun elinde, saçında veya yakasında olmak isteğiyle dolup taştım birden. Boş masama otursunlar diye dua ettim. Yanında birileri vardı, etrafa bakıyorlardı. Bende bakındım ve kalbim çarpmaya başladı, benden başka boş masa yoktu, demek ki bana geleceklerdi. Yanılmamıştım. Oturur oturmaz beni fark etti. Tanrım ne güzel bir kırmızı gül diyerek önce beni seyretti, sonra yapraklarıma yumuşak elleriyle dokundu, daha sonra burnuna götürdü beni. Ben onun dokunuşları ve kokusuyla ürperirken oda benim kokuma bayılmıştı. Eline alıp, uzunca bir süre tuttu beni. Arada bir kokladı, kokumu içine çekti. Erkeklerden ikisi benim güzelle ilgileniyordu. Aralarında gizli bir rekabet vardı. İkisi de arkadaştılar, daha doğrusu iş ilişkileri vardı ama güzel kadın yüzünden birbirlerinden nefret ediyorlardı. Bir ara adamlardan esmer olanı dansa kaldırdı kadını. Beni yerime bırakıp eşlik etti adama. Uzaktan izledim onları, konuşmalarını duymuyordum ama anladığım kadarıyla tam anlamıyla asılıyordu. Benimkide gülümsüyor, arada bir başını eğiyor, bir şeyler söylüyor, çoğu zamanda bakışlarını adamdan kaçırıyordu. Sıkıldığını anlamıştım. Tam oturmuşlardı ki, sarışın olani kaldırdı dansa. Onu da kırmadı. Aşağı yukarı ayni şeyler cereyan etti. Ama bu adam daha kibardı ve sanırım ondan daha cok hoşlanmıştı. Derken... Derken o çıkageldi. Hiç beklemediğim, ummadığım bir anda masaya geldi. Diğerlerinin arkadaşıymış kadınla ilk kez tanışıyorlardı. Küçük bir merasimden sonra kadının yanına oturdu. Ben yine onun ellerindeydim... Birden kadının kulağına eğilip, "kırmızının sana çok yakıştığını biliyor musun?" dedi. Sesi çok ateşliydi. Doğrusunu isterseniz, ben bile etkilenmiştim. Gözlerini kaldırıp ona gülümsediği an bakışlarının son derece çarpıcı olduğunu gördüm. Benim ki daha etkilenmişti. İkimizde dikkatlice incelemeye başladık adamı. Kendini beğenmis bir havasi vardı. Yakışıklıydı Allah için, Şık ve iyi giyimli, ağzı laf yapan biriydi. Sık sık kulağına bir şeyler söylüyor, oda çapkına gülümsüyordu. Meğer oda benim gibi kapıdan içeri girdiği andan itibaren güzel kadını izlemiş. Birkaç dakika sonra iş isten geçmişti. Tahmin ettiğim şey gerçekleşti. Yukarılarda dolaşan Eros, ikisini görür görmez oklarını kalplerine sapladı. O andan itibaren yalnızca ikisi vardı orada. Birlikte dans ettiler, sarıldılar, konuştular... Bende mutluydum ama birazdan onların gideceğini düşünmek acı veriyordu. Daha goncaydım, en azından bir haftalık ömrüm vardı, ama bundan sonraki günlerimi burada, bu karanlık yerde geçirmek istemiyordum. Beni alırmıydı giderken? Yanında götürürmüydü? Ben bu duygularla doluyken kalkmakta olduklarını fark ettim. Tanrım gidiyordu! Gidiyorlardı. Adam geldikten sonra benimle hiç ilgilenmemişti. Beni unutmuştu. Ayağa kalktı, çantasını aldı, ceketini omuzlarına attı ve yavaş yavaş uzaklaştı masadan. Beni bırakarak... Kahrolmuştum. Bütün ümitlerim sona ermişti. Ona son bir kez veda etmek üzereyken, genc adamın masaya döndüğünü gördüm. Bir şey unutmuştu herhalde. Geldi bana uzandı. Yoksa... Beni aldı, önce kokladı, kokumu onun yaptığı gibi içine çekti ve onun yanına gitti... Gözlerinin içine bakarak "bütün bir gece çok hoş bir ikiliydiniz, onu yalnız mı bırakacaksın" diyerek beni uzattı. Daha önce biraz kıskanmıştım, ama o anda çok sevdim bu adamı. Sarılıp öpmek geldi içimden. O gece ve sonrası onlarla birlikte aşkı, mutluluğu, tutkuyu, ihtirasi yasadım. Çok büyük bir aşka tanık oldum. Ama korkuyordum. Hislerim bu aşkın uzun sürmeyeceğini söylüyordu. Evet çok seviyorlardı birbirlerini ama başka dünyaların insanıydılar... Her şeyleri farklıydı. Bu ilişki onları tüketecekti... Beni bir hafta boyunca vazoda baktı. Her gün suyumu değiştirdi, uzun yaşamam için vitaminlerle besledi beni. Her sabah yataktan kalkınca okşadı, sevdi, kokladı. Her akşam eve geldiğinde benimle ilgilendi. Yapraklarımın dökülmekte oldugunu fark edince kurumamamı, yapraklarımın dökülmemesini sagladı. ömrümü uzattı. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala yaşıyordum. Hala onunla beraberim. Onun yatağının başucundayım. Ben onunlayım ama buluşmamızı sağlayan bizimle değil artık. Korktuğum başıma geldi. Bir yıl sürdü ilişkileri. Aşk dolu geceler yerini kavgalara bırakti. Hic istememe ragmen birbirlerini kirmalarina sahit oldum. Onunla birlikte bende ağladım. Her kavga, daha tutkulu bir barışmayla sonuçlanıyordu. Ama sonra bir gün gitti ve bir daha hiç aramadı... Ama o günden sonra her gün bir arkadaşım geldi evimize. Her gün kırmızı bir gül getirdi çiçekciler. Kimden geldiğine dair hiçbir not olmadı güllerin üzerinde. Ama oda bende kimin gönderdiğini biliyorduk. Aradan yıllar geçti, başkaları geldi gitti eve. Ama o hiç gelmedi. Gülü hep geldi. O da güllerin hiçbirini atmaya kıyamadı. Hepsini yaprakları dökülmeye basladıktan sonra kuruttu, yaprakları ufaladı, banyoda, odalarda sakladı. Saklamaya devam ediyor... Bu güzel kokulu evde ben öldüm bir gün ve... benimle birlikte o güzel kadın da öldü.
    Ama ev hala onun kokusuyla doluydu..
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:43 pm

    Genç kız yine acılar içinde odasında yatıyordu. Henuz hayatının baharında ölümle yüz yüzeydi. Babası onu kurtarmak için gazetelere ilan vermiş, para teklif etmişti. Ama onun kalbinin teklemesi değil, kalbinin içindeki sızı ilgilendiriyordu. Sevdiği aklına geldi bir damla yaş daha döküldü gözlerinden. Ayrıldıklarından beri tam beş çile dolu yıl geçmişti. Aslında sevgilerinin arasına o kahrolası para girmişti. Hatırlıyorduda sevdiği ona birkeresinde:
    - Ben zengin değilim belki ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim, demişti.

    Zaten sevgiye muhtaç birisi başka ne isteyebilirdiki. Kendisini sevmesi yeterdi.O en çok Saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş koklamıştı saçlarını. Her dökülen saç yüreğine bir hançer olup saplanıyordu. Şimdi tek isteği sevdiğinin son anlarında yanında olmasıydı. Ne olurdu onu birkez daha görebilse, onu birkez daha koklayabilse.Bu düşünceler arasında uykuya daldı.

    Babası heyecanlı bir şekilde kızının odasına girdi. " Müjde kızım,kalp bulundu " dediğinde kızının bir peri güzellliğinde, sevdiğinin özleminden ıslanmış yüzüne baktı ve çıktı odadan...

    Genç kız, bir hafta sonra kendine geldiğinde sanki başka bir dünyadaydı. İçinde acaip bir his vardı. Sanki bu dünya ona çok farklı gelmişti. Aklına yine sevdiği geldi. Kalbi eskisinden daha hızlı atmaya başladı. Kalbi değişmişti ama sevdiğini eskisinden daha çok sever olmuştu.

    Bir gece ansızın uyandı uykusundan kalbi çok hızlı atıyordu. Bu durum sürekli böyle devam etti.Doktora gitti, durumunu anlattı. doktor:
    - Bir aya kalmaz geçer, demişti.
    Ama aradan aylar geçmesine rağmen durum aynıydı.

    Birgün bahçeye çıktı Çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin yanına gitti. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. En çok kırmızı gülleri severdi. Çünkü sevdiği ona benzediğini söylerdi hep. Birden kapı çaldı. Kapıyı açtı kimse yoktu. Yere baktı bir mektup vardı ve onaydı. Mektubu açtı ve kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bu onun kokusuydu. Koltuğuna zarzor oturabildi. Zarfın içinden mektubu titreyen ellerle çıkardı ve okumaya başladı :
    " Sevdiğim, bugün sevdamızın altıncı yılı. Seni hep sevdim. Seninle ayrılmak zorunda kaldığımızdan beri, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Hergün sana şiirler yazdım, hergün şiirlerimi okudum ve hergün ağladım. Tam beş yıl boyunca hergün yazdım, okudum, ağladım. Birgün önüme bir fırsat çıktı. Bu fırsatı reddedip kendime daha fazla haksızlık edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama şimdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanına geliyorum o masum yüzünü okşuyor yanaklarına öpücükler konduruyorum, sen uyanıyorsun benim geldiğimi anladığını sanıyorum ama sen o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Sevdiğim hep ben geldim senin yanına artık sen gel olurmu. Kırmızı güllerimize iyi bak. Ve artık unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var artık. Ona iyi bak olurmu. Kırmızı güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanıma gelene kadar bekleyeceğim sevdiğim Hoşçakal..."
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:44 pm

    Onu ilk gördüğümde 17 yaşındaydım. O ise 20. Akıl hastanesine ziyarete gitmiştim. Arkadaşım zorla götürmüştü. Bahçedeydi... Kıştı. Onun üzerinde sadece tişört vardı. Dikkatimi çekmişti. Herksin yanında birileri vardı o yalnızdı. Yanına gidip adını sordum, sohbet etmeye başladım. Konuşmuyordu, benimle hiç ilgilenmiyordu. Bu daha da dikkatimi çekmişti. Üzerine gidiyordum ama boşunaydı. Hiç konuşmuyordu. Çok etkilemişti beni...

    Daha sonra her gün yanına gitmeye başladım. Benimle az da olsa konuşmaya başlamıştı. Doktoru onun durumunun hiçte iyi olmadığını, ailesini trafik kazasında kaybettikten bu hale geldiğini anlattı ve onla bu kadar ilgilendiğimi sordu. Cevap veremedim. Sanırım beni etkilemişti ve seviyordum onu.

    Onu etkilemeyi sonunda başarmıştım. Okul çıkış saatimi sabırsızlıkla beklediğini söylemişti. Beni görmeden mutlu olmadığını anlatmıştı. 1 yılda gülümsetmeyi baş artmıştım onu. Bana ilk “ Seni Seviyorum” dediğinde de tanışmışlığımızın üzerinden 1,5 sene geçmişti. Gülüyorduk el ele dolaşıyorduk bahçede. Doktoru bile şaşırmıştı bu duruma. Artık psikoloji tedavisi bitmiş sadece ilaç tedavisi uygulanıyordu. Buda bizi çok mutlu ediyordu. Ailemin ondan haberi vardı. Ama onu sadece benim ilgilendiğim bir hasta olarak görüyorlardı. Oysa biz sevgiliydik. Sözlendik. Yüzüklerimizi doktoru taktı. 2 yıl sonra ailem her şeyi öğrendi. Ondan ayrılmamı istediler. Çünkü o hastaydı. Bir hafta beni eve kapattılar. Artık mavişimin yanına gidemiyordum. Günün birinde evden kaçıp yanına gittim. Hastanede yoktu. Beni iki gün beklemiş ben gelmeyince de kendi isteğiyle hastaneden ayrılmış

    Bir ay boyunca eve kapandım. Kimseyle konuşmuyordum yemek bile yemiyordum. Bir arkadaşım mavişimi yolda görmüş oda benim ev adresimi almış. Bir gün mavişim ellerinde çiçeklerle evimizin önüne geldi. Annemi kandırıp bir hafta birlikte tatile çıktık. Artık onundum. Tüm kalbimle ve bedenimle...

    Ailem ne yazık ki kararından vazgeçmiyor ve onu istemiyor. Şu an o yanımda yok. Ailem beni Antalya’ ya gönderdi. O da İstanbul’ da. Buraya gelmesi imkansız. Üçüncü senemizdeyiz ve 4 aydır ayrıyız. Haberini arkadaşlarımdan alıyorum. Yine hastaneye düşmesinden korkuyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey var. Onu çok seviyorum...
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:44 pm

    14 yaşında ilk aşık olmuştu.Birkaç ay sonra ayrılmak zorunda kalmıştık.Ben memleketime geri döndüm,o ise orada kalmıştı.Birkaç ay sonra ona bir mektup yazmıştım ve karşılığını almıştım.Tabi ki aşk bitmişti ama mektuplaşmak güzeldi.

    Aradan bir yıl geçmişti.Aramıştı beni ve bir ilişki yaşamak için çok ısrar etti.İmkansız olduğunu söyledim.Evlilikten bahsediyordu.Halbuki ikimizde lise öğrencisiydik.O,aramaktan bıkmış ve pes etmişti.her şeyi kalbine gömmüştü.

    8 yıl sonra yine aradı.Bu kez her şey değişmişti.İkimizin de okulu bitmiş,hayata atılmıştık.Ben genç bir kız,o ise yakışıklı bir delikanlı olmuştu.Buluşmaya karar vermiştik.O beni hala unutamamış içinde hala umut taşırken ben onu çoktan unutmuş,birçok ilişki yaşamıştım.Nihayet buraya gelmişti.Kalbim yerinden fırlayacak zannetmiş,sabaha kadar uyuyamamıştım.Uzun uzuz sarıldık ve konuştuk.Ben erkek arkadaşımı unutmuş,onunla geçirdiğim geçirdiğim zamanın tadını çıkarıyorum.Birden dudağına bir öpücük kondurdum elimde olmadan.O da devamını getirmişti.

    Bırakmadı dudaklarımı.ellerimizi sıkı sıkı birleştirmiştik.Ona sarılırken gitmemesi için yalvarıyordum.O güzel sözü söylemişti :”SENİ SEVİYORUM”...

    Ve gitti.Kalbimi de alıp götürmüştü.Sürekli telefonla görüşüyorduk.Ben artık onu seviyorum.Gözüm kimseyi görmüyordu.Bir fırsatını bulup yanına gittim.Aramızda 7 saatlik mesafe vardı.Aileme yalan söyleyip,cesaretimi toplayıp,büyük bir riske girip gittim.Beni çok güzel karşıladı.20 yıldır yaşadığım en güzel 3 günü yaşadım.Ben memleketime dönerken kavga ettik.Gurur ve inat yaptı,beni artık aramıyor.

    Ben böyle büyük bir sevgi beslerken birden değişti sanki Ben ilk kez sevmiştim.Beni 8 yıl boyunca unutmayan ve hep bir umutla yaşayan insan nasıl olurda aramaz?Bensiz nasıl yapabilir?

    Şimdi bende vazgeçtim.Ama hayat sürprizlerle dolu.Belki bir gün yine karşılaşırız.Ben boşanmış bir kadın ,o da boşanmış bir erkek olacak ve biz yine birlikte olabilme ihtimalini yakalayacağız.Her zaman birleşme noktaları arıyorum.Hayaller kuruyorum ve yine karşılaşacağımızı biliyorum...
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:45 pm

    Acı Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları yazarken gözümden damlalar akıyor klavye üzerine. Erkekler ağlamaz lafı bana göre değil. Ağlamaktan hiç utanmadım,duygularım,acılarım beni boğduğu zaman hep ağladım.Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak istiyorum.Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen yazılı satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak babamın tayininin çıktığı bir köye taşındık.Huzursuzdum,okulumu bir köy okulunda okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam okula.İlkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna.Beni bir sınıfa verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya oturmak istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya oturdum.Hayatımı adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.İsmi Altınay idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok etkilemişti.Masmavi gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik yaşımda ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe onsuz tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o bize geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı.Yüreğini,sevgisini,dostluğunu daha o yaşta vermişti bana.İlkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada bitirdik.Hep onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize rica ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı sıraya oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık. Yine aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki onsuz hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha çok seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü ortaokul yıllarımız bitmek üzereyken.Şehir merkezinde.Ailelerimiz liseye geçtiğimiz sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı evde kalacaktık.Annem de bizimle kalacaktı.Allah'ım o karar bize iletildiğinde dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı duyguları o da paylaşıyordu ve bunu fareden ailelerimiz okul bittiğinde evlendirelim diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah'a şirk koşar gibi günah işlercesine seviyordum.İlk elini tuttuğumda sakın bir daha bırakma demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne ! eğmiş,gülümsemiş ve elimi sıkı sıkı kavramıştı.Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor okuldan çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir elleri terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya cennet gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi de bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç kırığımız yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir çakıl yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı.O yolun benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol oynayacağını bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için. Eli yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört adım atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım.Çünkü hem elimi bırakmış,hem de geride kalmıştı.Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin altında kaldım.yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu.ne yapacağımı bilemedim üzerine kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi çırpınıyordu.Suratına bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir şeyler demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler demeye çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir taş suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit büyüklüğünde bir taş parçasının bitireceğini bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu,hastaneye yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse arabaya almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni seviyorum,beni bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.İki dakikalık bir çırpınıştan sonra kucağımda öldü.Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli.Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni sevemez korkusundan kurtaramıyorum kendimi.Bitkisel hayatta gibiyim.Tek elimde kalan bu net.bu net aracılığıyla sizinle paylaşmak istedim.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:45 pm

    Aşkın Sözleri

    "Uzun zaman önce, dünya yaratılmadan insanlar dünyaya ayak basmadan önce, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken Saflık ortaya bir fikir atmış: "Neden saklambaç oynamıyoruz?" Ve hepsi bu fikri beğenmiş, ve hemen çılgın çılgınlık bağırmış: "Ben ebe olmak ve saymak istiyorum, Ben ebe olmak istiyorum!" ve başka hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış, 1, 2, 3....

    Ve Çılgınlık saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar.
    Şefkat Ay'ın boynuzuna asılmış; İhanet çöp yığının içine girmiş; Sevgi bulutların arasına kıvrılmış; Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış; Tutku dünyanın merkezine gitmiş; Para hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.
    Ve Çılgınlık saymaya devam etmiş, 79, 80, 81, 82.....
    Aşkın dışında, bütün iyi huylar ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmış, Aşk, kararsız
    olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş... Bu bizi şaşırtmamalı
    çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz. Ve Çılgınlık 95, 96, 97... ye gelmiş ve 100'e vardığı anda, Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış.
    Ve Çılgınlık bağırmış "Sağım solum sobedir, geliyorum!", ve arkasını döndüğünde, ilk önce Tembelliği görmüş, o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şefkati ayın boynuzunda görmüş ve İhaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde, ve Tutkuyu dünyanın merkezinde, hepsini birer birer bulmuş, sadece biri hariç.
    Ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, en son saklı kişiyi bulamamış, derken Haset, bulunamadığı için haset duyarak, Çılgınlığın kulağına fısıldamış: "Aşkı bulamıyorsun, O güllerin arasında saklanıyor."
    Ve Çılgınlık çatal şeklinde tahta bir sopa almış, ve güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış, ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra, Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış, ve parmaklarının arasından iki sicim gibi kan akıyormuş, gözlerinden. Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın gözlerini
    çatal sopa ile kör etmiş. "Ne yaptım ben? Ne yaptım ben?" diye bağırmış. "Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?"
    Ve Aşk cevap vermiş, "Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey
    yapmak istersen, benim kılavuzum olabilirsin."
    Ve o günden beri, Aşkın gözü kördür ve her zaman Çılgınlık kılavuzudur..


    Hangi zamanda olursa olsun
    Bir martı olsaydım ben, gökyüzünde…
    Küçüklerin sapanlarından çıkan taşlar
    Yetmezdi kanatlarımı kırmaya…
    En son kanadımı kıran senden sonra…
    Başının öne eğip durması da, işe yaramıyor artık
    Geçti anılarından kalma çizikler…
    Günlerce ağladığım senden geriye
    Adın kaldı aklımda,
    Beş harfli, ilk harfi büyük
    Gözlerin
    Kokun…
    Soluğun…
    Ve bir demet yasemin >(ahaha benim ismimde ne makul yerlere kadir allam )<
    Gönlümde kuruttuğun…
    Kabuk bağladı içimdeki yokluğun

    Gözlerimde yaşlar, sana kırparken bakışlarımı,
    Elimi sallayacağım ardından,
    Havaları bahane etmeden,
    - Bu yağmurda dinsin öyle git! demeden
    Kalbimi çizse bile attığın her adım
    Arkana bakmadan yürü sevdiğim!
    Çok istemesen…. Zaten gitmezdin sen,
    Yüreğim bu gidişe,
    Kilometrelerce gönüllü….

    Dakikalar geçerken kıpırtısız
    Elimde kalan tek bir zar olacak, avucumda…
    Zarımı son bir kez
    Vakitli vakitsiz yüzümde tebessüm bıraktıran
    Sana atacağım…
    Dünyanın tüm zarları bile birleşse
    Hiçbir işe yaramayacağını bile bile…
    Sırf sen üzülme diye…
    Attığın her adım yüreğimi çizip geçse de
    Git sevdiğim!…
    Mutlu olman için,
    Benden çok uzağa gitmen gerektiğini
    İlk sen söylemiştin

    mükemmel bir şiir valla hayra kaldım hele şu:


    Gözlerimde yaşlar, sana kırparken bakışlarımı,
    Elimi sallayacağım ardından,
    Havaları bahane etmeden,
    - Bu yağmurda dinsin öyle git! demeden
    Kalbimi çizse bile attığın her adım
    Arkana bakmadan yürü sevdiğim!
    Çok istemesen…. Zaten gitmezdin sen,


    bittim bu sözlere helal sazanella



    BiR tEk MaVi KaLdI bEnDe

    Aşkımı verdim sana yüreğimi verdim.aşk sendin sen yüreğimdin.Her atışı senin iki hecelik ismini fısıldardı.Kimse anlamazdı ama sen duyardın hak etmişmiydin bunu?Böyle derin bir aşkla sevilmeyi hak etmişmiydin?Geç kalmış bir soru bu...Nasıl hissettiysem öyle yaşadım ben aşkımı.Yüreğimi teslim etmemiş olsaydım sana aşk olmazdı onun adı.Böyle yaşadım hep ben sen beğensende beğenmesende..Hesaplı aşklar bana göre değil.Ne verirsem ne alırım?sorusunu soranlardan olmadım.Senin için attı yüreğim bunu söylemektende gocunmadım.

    Umutlarımı verdim sana hayallerimi verdim bir gelecek düşledim seninle hatamıydı? yarım aşkları kaç kovala oyunları göstermelik dargınlıkları bırakıp bir kenara bu günü dolu dolu yaşarken yarına dair umutlar besledim.Hepsinde sen vardın sensiz olmayacaktım bu günüde yarınıda seninle yaşayacaktım.Bu hayatta ne olacaksa iyi yada kötü birlikte karşılayacaktık.Bazen bir türk filmi tadında bazen gerçeklerin tam ortasında yaşayacaktık.Bir birimize güç verecektik hayata karşı direnme gücünü birbirimizden alacaktık.

    Ruhumu verdim sana bedenimi verdim olmadığın zamanlarda ruhumu bıraktım sana yanlız kalmayasın diye.Çünkü sensiz olmazdı benim ruhum içimi sıkıntılar basardı.Müebbete mahkum bir hükümlü gibi bedenime tünel kazıp firar etmeyi düşünürdü hep.Bu yüzden özgür bırakırdım onu.Ve ruhumun gideceği tek yer her zaman senin yanındı.Ya bedenim ?gözlerim gördüğü hiç bir şeyi ayıramazdı sensizken.Ellerim dokunamazdı hiçbir şeye yürümezdi bacaklarım senin olmadığın yollarda.Oysa sana her dokunuşum yeniden doğuşu olurdu bedenimin yenilenir arınır çıkardı karşına her zaman.

    Sevişmelerimiz bir ayindi benim için varsa bir sevda tanrısı ona sunulmuş en güzel adaktı.
    Hayatımı verdim sana can deseydin onuda alırdın benden gözümü bile kırpmazdım.Zaten aşk bu değilmidir?Sevgiliye dokunduğun anda Ölsem umrumda bile olmaz demek değilmidir aşk?_Bunu demiyorsan eğer neden yaşayasın aşkı?

    Bütün bunlar yetmedi sana biliyorum yetseydi eğer şimdi bunları yazıyor olmazdım zaten.Serzeniş sanma bunları ben hatayı kendimde arıyorum.Belkide küçücük bir şey yeterli olacaktı herşey için.

    Gönüllüydüm yoldan çıkmaya çıktımda senin için değil kendim için yaptım bunları sonunda acı olsada.. Şimdi bir tek mavi kaldı bende. Birtek onu vermedim sana ... Kirlenmesin diye...
    alıntıdır
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
    AyMaRaLCaN
    Admin
    AyMaRaLCaN


    Üyelik tarihi : 11/06/08

    Mesaj Sayısı : 12267

    Rep Gücü : 29249

    Rep Puani : 235


    Aşk hikayeleri Empty
    MesajKonu: Geri: Aşk hikayeleri   Aşk hikayeleri Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 6:46 pm

    Seni ilk gördüğüm an, akşam kasa sayımında
    açık vermiş veznadar gibi beynimden vurulmuşa
    döndüm. Uzun vadeli mükerrer bakışların altında
    yıldırım teftişi geçiren bir şube müdürü gibi
    şaşkınım. Allah vergisi tedavül kıymetlerın,
    henüz yarı mamül emtiana, bayrak merasimindeki gibi
    sıralanmış dişlerine, kırmızı bakiye veren dudaklarına
    baktıkça tansiyonum mevduat grafiği gibi inip çıkıyor.
    Şubeler cari hesabına dönmüş arap saçların
    tasfiye tarihi belli olmayan ekstreler gibi sana
    esrarengiz bir hava veriyor.İnşallah birgün
    demirbaşım olursun...Seni tanıyalı kalbim, bilanço
    çalışmalarına yeni başlamış muhasebe servisi gibi
    karmakarışık. Pencerenin önünde koruma görevlisi
    gibi dolaştığım günleri ve geceleri unutamıyorum.
    Gizli ve şahsına göndermiş olduğum şifresi kapatılmamış
    aşk mektuplarımı vicdanının muhaberetında kayda almadığına
    üzüldüm, nazarında sanki bir isimsiz sertifika gibiyim.

    Ailenize iç güveysi olarak alınma teklifini, babanın
    torba kadro bulunmadığı gerekçesi ile reddetmesi beni
    terfisi geçiken memur gibiperişan etti... Ailen nezdinde
    bir kuruş iz kıymetı kadar değerim yok mu?
    Hiddetimden o fabrikator işveren babana ne diyeceğimi
    çok iyi biliyorum.

    Kusuruma bakma ama zaten babanın ciğeri ile italyan
    lireti arasında bir fark göremiyorum. Ama yeni memur
    kıyafet yönetmenliğine uygun görünüm gömleği taşımayan
    ense traşım, asalet ve kefaletim buna manidir...

    Bir evet demen beni banker kuyruğunda ödeme sırası
    gelmiş bir vatandaş gibi mutlu edecektir. Seni
    istemekte herhangi bir usulsuzluk göremiyorum.

    Yönetim kurulu kararı gibi sana aşk teklifimi her
    yıl yenileyemem. Bu ilk ve son teklifimdir. Ne olursun
    reddetme. Aşkımı yıllardır tahsili gecikmiş alacaklarda
    bırakma. Bütün çeyizlerinin de, şu anda annenin
    yediemininde bulunması yuva kurmamızi engelleyemez.

    Babanın cüzdanından usulsüz yapacağın büyük montanlı
    virman iki hafta balayı geçirmemize yeterli olacaktır.
    Annenin boynundaki menkul kıymetlerin değeri inan bizi
    iki yıl ödemesiz dönemi olan uzun vadeli kredi almiş bir
    müşteri kadar rahatlatacaktır.Doğum kontrol hapı alıp
    işgücü kayıbına meydan vermezsen iki yıl içinde
    kayınvalidemin öngördüğü çocuk sayısı hedeflerine
    ulaşacağımıza emin olmanı isterim.

    Baban sağda, solda aylık dumu soruyormuş. Sana her
    an aşkımın muvakat bilançosunu devre sonu beklemeden
    çıkartabilirim ama korkarsın diye çıkartmıyorum. Kısa
    vadeli bakkal borçlarımın çok olması -likitide
    sıkıntıma rağmen- aktifimde yer alan ipimle kuşağım,
    elbet bizi feraha çıkartacaktır. Düğünümüzdeki Temsil
    ve ağırlama giderlerini babanın ankes limitlerinden
    kullanabilsem bahtiyar olacağım. İhracat-kredi tebliğleri
    gibi hergün karekter ve tutumu değişen babani görmemek
    için ödeme güçlüğü içindeki bankerler gibi kaçacak
    delik arıyorum. Ailenle mutabakat sağlarsam yaz ortasında
    yakacak yardımı almış personel gibi
    sevineceğim.

    Damat aday adayı olarak ailenize giriş formumu personel
    müdiresinden dönme annenin kabul etmediği haber almış
    bulunmaktayım. Seninle arama 3.şahıs gibi giren şüpheli
    alacaklı suratlı annene teleksli en derin tessüflerimi
    bildiririm. Ailenin hükmü şahsiyeti kılığındaki şahsiyetsiz
    babanada 5.icra kanalı ile en derin ve acı ıstıraplı
    telbigatlarımı sunarım.......

    Seni artık maliyeden vergi kaçırır gibi kaçırmaktan
    başka çarem kalmadı.... Sonradan vereceğin pişmanlık
    dilekçesini de mumameleye koymayacağımı bilmeni isterim....

    Aktif karekterim sülalenizi zamansız amorti edecektir.
    Aldığım yan ödemelerle seni prensesler gibi yaşatacağıma
    söz veriyorum. İleride alacağım üçün birinide ki emekli
    maaşımda sana feda olsun.



    "Sen doğarken ağlıyordun herkes gülüyordu ömründe,
    Sen öyle yaşaki! öldüğünde
    herkes ağlasın sen gül kabrinde..."
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    https://ay-maral-can.yetkin-forum.com
     
    Aşk hikayeleri
    Sayfa başına dön 
    1 sayfadaki 1 sayfası
     Similar topics
    -
    » Yahudi Hikayeleri

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
     :: Ask Sevgi HikayeLeri-
    Buraya geçin: