Hasta yatağımda, yıkık virane gönül sahibiyim, ayaklarım uçurum kenarında yalanın bin türlüsüne takılıyor.
Aşk oyununa düşmüş gönlümün utangaç, titrek ve korkak kaderine ağlıyor…….
Benden gittiğin andan itibaren o parktayım, tenha semt parkı, bu parka tam üç kere daha gelmiştim. Burdaki güvercinler tanır, gönül sohbetlerinde içlerine alır, yalnız kalbimin sessiz feryadını dindirmeye çalışırlardı.
Akşamı deviriyorum üşümüş üstüm başım sırılsıklam bu parkın loş koynunda, aklım dağınık, köşe kapmaca oynuyorum bir gitmekten yana, bir kalmaktan yana hislerim sıçrayıp duruyor. Yanıyorum yansızlığıma…
Beni neden yalnız bıraktın bu loş kuytu parkta?
Yaşadıklarım sahicimiydi yoksa bir kurgumuydu? O kadar ıslanmıştım ki yağmurun altında, duru ve solgun halimle, dudaklarım bükülmüş kıvrımıyla ağlamaklı bir kadın portesi gibi hareketsiz durup kalmıştım.
“Git” demiştin “Bekleme” demiştin” oysa
Buruldu içim, öyle yırtılırcasına acıdı hala hissediyorum. Bir soluk ötendeydim “ abı-ı hayatım” dın sen benim, seni görmeye, gözlerinde hayat bulmaya, vazgeçmediğimi söylemeye, bütün engelleri çiğneyip sımsıcak yüreğimi teslim etmeye gelmiştim.
Uzun uzun baktım, parkın duvarlarını delip ardında seni görmek istercesine…
Sen ise benim beklediğimden varlığımdan haberdar, benden kendinden kaçarcasına saklanmak için gezinip durdun. Duymadın sesimi, hayatın aldatmacasında görmedin, başkalarının kurguladığı, planladığı, istediği gibi yaşamak isteyişin karışık bir bulantı haline bıraktın zihnimi..
Kıvranıp duruyorum asil bir acının pençesinde..Aşk gibi…
Azaldığımı hissediyorum. Savrulmalıyım, yanıyor vücudumun damarları… Nerde çözüm Nerem de? Duygularım damı?, Aklımda mı? Başka bir öneriniz var mı?
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
Ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması !
Ve bilirmisin? Ne acıdır insanın bildiğini anlatmaması..
“Ben” deyip susması “Sen” deyip ağlamaklı kalması
alinti