SORU: Türkiye halkının ana kimliği nedir?
CEVAP: Türkiyeliliktir. Bu ülkede yaşayan bütün ırkları, dinî cemaat ve "milletleri", mezhepleri, çeşitlilikleri istisnasız olarak bu kimlik içine alır. Biz Türkiyeliler, yaşadığımız bu ülkeyi adalet, güven, insan hakları, evrensel değerler, refah bakımından üstün ve imrenilecek bir seviyeye çıkartmak için elbirliği ile çalışmalıyız ve "Ne mutlu Türkiyeliyim" demeye hak kazanmalıyız.
SORU: Ülkemizde altkimlikler var mıdır?
CEVAP: Elbette vardır. Dinî bakımdan: Müslümanlar çoğunluktadır. Hıristiyan vardır, Musevî vardır,Sabataycı vardır. Az da olsa Bahaî, Yahova Şahidi de vardır... Sonra etnik kökenler vardır. Bunların tam sayısını yazmaya kalksam sayfalar tutar: Türkler, Kürtler,Arnavutlar, Boşnaklar, Çerkesler, Gürcüler, Karaçaylar, Balkarlar, Nogaylar, Tatarlar, Abazalar, Çeçenler, İnguşlar, Pomaklar, Araplar, Süryaniler, Fellahlar, Ermeniler, Yahudiler, Sabataycılar, Lazlar, Çepniler ve saire ve saire... İslâmî mezhepler bakımından da altkimlikler mevcuttur: Çoğunlukta olan Sünniler, Şiîler, Alevîler; son zamanlarda sünnî kesim içinde zuhur eden Selefiler, reformcular, yenilikçiler, Fazlurrahman fırkası mensupları... Sonra ülkemizde dinciler, lâikler, sağcılar, solcular, Türkçüler, İslâmcılar şeklinde de altkimlikler bulunmaktadır. İşte bunların hepsinin müşterek ana kimliği Türkiyeliliktir.
SORU: Türkiye ne demektir?
CEVAP: Türkiye esas itibarıyla şu üç faktörden ibarettir: Ülke, halk ve devlet. Binaenaleyh Türkiyelilik kimliğine sahip olan ve bu kimliği benimseyen kişinin bu üç değere bağlı olması, bunları korumak ve yüceltmek için çalışması gerekir. Bunlardan birini inkâr eden Türkiyelilik kimliğini inkar etmiş olur.
SORU: Devlet hakkında bazı şikayetler, sıkıntılar, tedirginlikler var...
CEVAP: Bu şikayet ve sıkıntılar devletten kaynaklanmamaktadır. Bunların sebebi devlet değil; siyasî sistem, düzen, rejim, yönetim şeklidir. Devletle sistemi veya yönetim şeklini mutlaka ayırt etmek gerekir. Bu iki kavram özdeşleştirildiği takdirde çok büyük yanlışlıklar yapılacaktır. Bütün Türkiyelilerin devleti korumaları gerekir. Değişmesi, islâh edilmesi gereken sistem veya yönetim şeklidir.
SORU: Devlet nasıl olmalıdır?
CEVAP: Devlet halkın efendisi değil, hizmetkârı olmalıdır. Bunun için de, devletin herhangi bir ideolojiyi din gibi benimsememesi, halka empoze etmemesi gerekir. Devlet, Türkiye'nin kültürel, sosyolojik kimliği ile barışık olmalıdır. Devlet, Türk halkının çoğunluğunun dini olan İslâm'a saygılı olmalı, din konusunda baskı yapmamalı, tabular koymamalıdır. Çağımızda temel ve evrensel insan haklarının en önemli maddesi ve değeri; din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetidir. Devlet bu hürriyete saygı göstermeli, riayet etmelidir. Diğer dinlere de, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nde yazılı olduğu üzere hürriyet ve serbestlik vermelidir. Hiçbir sağlıklı, medenî, güçlü, demokratik devlet dinle, millî kimlikle, millî kültür ve kişilikle zıtlaşmaz.
SORU: İslâmcılık ve Türkçülük hakkında ne dersiniz?
CEVAP: Ben Müslümanım ama İslâmcı değilim. İslâmcılıkta, beşerî bir ideoloji tadı ve kokusu var; ilâhî ve kutsal dinimi süflî ideolojilerle özdeşleştirmek istemem. Yine Türküm, fakat Türkçü değilim. Her insan, içinden çıktığı kavmi ve kabileyi sever, onun iyiliğini, selametini ister. Ancak ideolojik menfi milliyetçilik başka şeydir. Nasyonalizm ideolojisi 19'uncu asırda, Batı'da çıkmıştır.O mânâda Türk milliyetçiliğini ve Türkçülüğü de aslen Türk olanlar çıkartmamış; birtakım sahte isimli Yahudiler, Sabataycılar çıkartmıştır. Meşhur Türk milliyetçisi Ziya Gökalp Türk değil, Kürttür. Yine Tekin Alp takma adının ardına sığınırak aklınca Türkçülük ve milliyetçilik yapan adam da Moiz Kohen adlı Yahudidir. Türkçülüğü teşvik eden Vambery, Lonca Cahun gibileri de Yahudidir. Milletini, ülkesini sevmeye ve ona hizmet etmeye evet; Yahudilerin ve yabancıların çıkarttığı zararlı kavmiyetçiliğe ve ırkçılığa hayır diyorum. Tekrar ediyorum; Müslümanım, İslâmcı değilim. Türküm, Türkçü değilim.
SORU: 1924'e kadar bu topraklarda milyonlarca Rum yaşıyordu. Onlar niçin tasfiye edildiler, silindiler?
CEVAP: Onların en büyük hatâsı yanlış ata oynamalarıdır. Türkiyeli olarak, Türk devletinin vatandaşı olarak bu ülkeyi, bu devleti, bu halkı benimsemeleri gerekirdi. Yunanlılar 1919'da İzmir'e çıktığı vakit, İzmir Metropoliti Hrisostomos işgal kuvvetlerini karşılamış ve onları kutsamıştı. Halbuki kendisi Türkiye vatandaşı idi. Rumlar o tarihte "Biz Türkiyeliyiz, bizim devletimiz Türk devletidir, bizim milletimiz Türk milletidir..." diyerek düşman Yunan kuvvetlerine cephe almış, Türklerle birlikte onlarla savaşmış olsalardı, bugün bu topraklar üzerinde en az beş altı milyon Türkiyeli Rum yaşayacaktı. İşgalci düşman kuvvetlerini alkışladıkları, kendi devletlerine ihanet ettikleri için, Lozan andlaşmasının mübadele maddesi gereği Yunanistan'a gönderildiler. Oynamış oldukları kumarı kaybettiler. Onların en temel hakkı varolmak hakkıydı. Bu hakkın korunması için de Yunan kuvvetlerini değil, Türk devletini benimsemeleri ve tutmaları gerekiyordu. 1922'de Türk ordusu İzmir'i geri aldığı zaman Sakallı Nureddin Paşa, Metropolit Hrisostomos'u linç ettirmiştir. Tabiî ki, bu linç hadisesi hukuk dışı olmuştur ve bir insanlık suçudur. Hrisostomos zaten âdil bir mahkeme tarafından idama mahkûm edilecekti. Yargısız infaz bizim tarihimize leke sürmüştür. Aynı paşa, aynı çirkin işi İzmit'te Padişahlık rejiminin dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal beye de uygulamış, birtakım eşkıya ve katillere zavallı adamı linç ettirmiştir. Cezası varsa, âdil ve bağımsız bir mahkemede yargılandıktan ve suçu tesbit olduktan sonra verilmesi gerekmez miydi?
SORU: Türkiye'nin ülke olarak bölünmesini, devlet olarak çökmesini, halk olarak birbirine düşman kamp ve kutuplara ayrılmasını isteyenler Türkiyelilik kimliğine sahip midir?
CEVAP: Elbette değildir. Hem Türkiye'nin bölünmesini, devletin yıkılmasını isteyecek, hem de bu topraklar üzerinde keyif sürecek. Böyle bir şeye izin verilmez. Hiçbir ülke izin vermez. Hangi dinden, hangi ırktan, hangi altkimlikten olursan ol, Türkiye'yi benimseyeceksin, seveceksin, koruyacaksın ki, onun üzerinde insan haklarından yararlanarak güven içinde yaşayabilesin.
SORU: Türkiye'yi siyasî partiler, seçimi kazanmış iktidarlar mı yönetiyor?
CEVAP: Maalesef hayır. Bu ülkede gizli, esrarlı güçlü lobiler, egemen azınlıklar bulunuyor ve onların dediği oluyor. Bizde, ne yazık ki, yüzde yüz bir demokrasi yoktur. Halkın dediği olmuyor, egemenlerin dediği oluyor. Ülke ve halk idaresi evrensel insan hakları ilkelerine, millî kimliğe göre değil bir ideolojinin, bir lobinin ilkelerine göre yönlendiriliyor. Bizde devletin, Meclis'in, hükümetin, hukukun üzerinde, esrarlı bir güç vardır. Onun yasakları, tabuları vardır. Böyle bir sistem hem devlete, hem ülkeye, hem halka, yâni Türkiye'ye büyük zarar veriyor. (M.Ş.E)
Sagda Büfemiz Var Buyurun Bir Bardak Alin Afiyetle Icin Seker Bitmis ise Lütfen Zile Tiklayin Servisimiz Yardimci Olacaktir..... ..Keyifli Seyirler Dilerim 
AyMaRaLCaN
Cuma Ara. 14, 2012 7:05 am tarafından 
