Hosgeldiniz.... AyMaRaLCaN Bilgi Paylasim Platformuna..... Cay Isterseniz ( Hayali Büfe ) Smile Sagda Büfemiz Var Buyurun Bir Bardak Alin Afiyetle Icin Seker Bitmis ise Lütfen Zile Tiklayin Servisimiz Yardimci Olacaktir..... ..Keyifli Seyirler Dilerim Smile Bye ...
Yazar ---- > Wink AyMaRaLCaN
Hosgeldiniz.... AyMaRaLCaN Bilgi Paylasim Platformuna..... Cay Isterseniz ( Hayali Büfe ) Smile Sagda Büfemiz Var Buyurun Bir Bardak Alin Afiyetle Icin Seker Bitmis ise Lütfen Zile Tiklayin Servisimiz Yardimci Olacaktir..... ..Keyifli Seyirler Dilerim Smile Bye ...
Yazar ---- > Wink AyMaRaLCaN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGüncel KonularGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En son konular
»  Acilinden Kaciyorum ...Görüsmek Umudu Ile <---- Bye
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 7:05 am tarafından AyMaRaLCaN

» Bir Sarkisin Sen
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 7:03 am tarafından AyMaRaLCaN

» MerHaba MerHaba :)
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 6:58 am tarafından AyMaRaLCaN

» Azerbaycan Yemekleri,Azerbaycan Yemek Kültürü,Azerbaycan Mutfağı
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Ara. 14, 2012 6:49 am tarafından AyMaRaLCaN

» ORHAN AFACAN SIIRLERI Tas Atan Cocuklar
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 7:48 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Bu Mezarda Bir Garip Var
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:51 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Bizden Geriler (Gam Kasavet)
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:49 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Benim Hayatım
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:48 am tarafından AyMaRaLCaN

» Aşık Mahzuni Şerif - Babasını (Bir Fakirin Hatırını)
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Kas. 30, 2012 3:46 am tarafından AyMaRaLCaN

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Istatistikler
Toplam 7 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: AyBüke

Kullanıcılarımız toplam 28063 mesaj attılar bunda 19753 konu
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Similar topics
Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

www.ay-maral-can.yetkin-forum.com

Sosyal bookmarking sitesinde adresi saklayın ve paylaşın
En bakılan konular
Acilinden Kaciyorum ...Görüsmek Umudu Ile <---- Bye
Türkmenistan (3) - Türkmen İsimleri
Sinezenler..Sözleri
Bir Sarkisin Sen
Azərbaycan dili → Bəzi sait səslərin tələffüzü
Radyo icin Tema Resimleri Resimler Resim
MerHaba MerHaba :)
ŞİİR DİNLETİSİ SUNU METNİ
Çok Güzel Kalp Resimler,i Güller ve Kalpler,
Azerbaycan Bayragi

 

 Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 6:58 am

"Soykırım" Terimi Ne Anlama Gelmektedir?

"Soykırım" terimi ilk kez, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1948 tarihli kararıyla onaylanıp l 1 Ocak 1951'de yürürlüğe giren "Soykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme" adlı uluslararası sözleşmede kullanılmıştır.

Türkiye tarafından da onaylanan sözleşmeye göre; "soykırım" suçunun tanımlanması için şu üç unsurun gerçekleşmesi gerekmektedir:

1) Her şeyden önce ulusal, etnik, ırki veya dini bir grup bulunmalıdır.

2) Bu grup, sözleşmede sayılan "grup mensuplarının öldürülmesi" eyleminden "bir grubun çocuklarının başka bir gruba zorla nakledilmesi" ne kadar uzanan ve "grubun fizik varlığını sona erdirecek yaşama koşullarına tabi tutulması" eylemini de içeren bazı muamelelere tabi tutulmalıdır.

3) Söz konusu grubu "kısmen veya tamamen yok etme kastı"nın mevcut olması gerekir.

Bu kilit ibare; savaşlara, isyanlara vs. ilişkin başka amaçların sonuçları olan diğer "adam öldürme"lerden, "soykırım'ı ayırt eder. Adam öldürme fiili ulusal, etnik ırki veya dini bir grubun üyelerini sırf bu grubun üyeleri oldukları için açık veya örtülü bir şekilde yok etmeyi hedef aldığı zaman "soykırımına" dönüşür.

Sayılarının büyüklüğü, ancak gruba yönelik böyle bir kastın belirtisi olarak ele alınabilirse anlam kazanır. Bu nedenledir ki, Vietnam savaşına ilişkin Russel Mahkemesi dolayısıyla "soykırımın'dan söz eden Sartre'ın dediği gibi, "böyle bir kastın örtülü bile olsa varlığını kanıtlamak için objektif olayları incelemek gerekir."

KAYNAK:
Soysal Mümtaz, Orly Saldırısı Davası 19 Şubat-2 Mart 1985, Şahit ve Avukat Beyanları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1985, sayfa 8.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 6:59 am

24 Nisan 1915 Ermeni "Soykırım" Günü müdür?

1890'dan sonra başlayan onlarca isyan ve hemen ardından gelen Ermeni katliamları karşısında Osmanlı hükümeti, Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri, komiteler ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerine yeni karışıklıklar çıkması durumunda "ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda" kalınacağı anlatılmıştır. Osmanlı Hükümeti'nin bu gayretleri belgeleriyle sabittir.

Osmanlı'nın bütün iyi niyetli ikazlarına rağmen, daha savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. Osmanlı orduları cephede savaşırken, Ermenilerin eylemleri, "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plana uygun yürütülmüştür. Ancak, Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir.

Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "Bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlar"dır.

Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmiştir. Artık devletin varlığını ağır bir şekilde yaralayan bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermektedir.

Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları, Fransızca, Rusça ve Ermenice şifre gruplarının ele geçirilmesi gibi gelişmeler, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını gösteren en önemli kanıtlar olmuştur. Enver Paşa, bu nazik durum sebebiyle 25 Şubat 1915'te ilgili birimlere dikkatli olunmasını bildirmiştir.

Ancak sınırlı bir bölgede gerçekleştirilen bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini pekiştiren olay, Van Ermenilerin isyanı olmuştur. Çevredeki Ermenilerin, Osmanlı Devleti'nin savaşa girdiği tarihlerde Van'da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır. 17 Nisan 1915'de başlayan isyan, bütün vilayeti sarmış ve 20 Nisan'da da Van şehri ve köylerindeki Ermeniler ile Çölemerik Nasturileri ayaklanmışlardır. Ermeni Katogikosu V. Kevork, 10.000 silahlı çetecinin bu isyana katıldığını bildirmiştir.

Bunun üzerine Ermeni komiteleri 24 Nisan 1915 tarihinde kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve tehcirle alakalı değildir.

Ancak, asılsız olayları bile abartarak propaganda malzemesi yapan komiteci Ermeniler, söz konusu tutuklamaları da bir propaganda konusu yapmak için derhal harekete geçmişlerdir. Nitekim, Eçmiyazin Katagikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı'na şu telgrafı göndermiştir:

"Sayın Başkan, Türk Ermenistan'ından aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum.

Kevork, Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu."

Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları izlemiş, böylece yasadışı işler yapan Ermeni komitecilerinin tutuklandığı gün olan 24 Nisan, "Türkler'in Ermenileri soykırıma tabi tuttuğu gün" olarak dünya kamuoyuna propaganda edilmiştir.

KAYNAK:
Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s. 210-211
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 6:59 am

Tehcir Nedir? "Soykırım" Anlamı Taşır mı?

Arapça asıllı bir kelime olan tehcir, "bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirmek, hicret ettirmek (immigration, emigration)" manasını taşır; bir "sürgün", bir "deportation" manası yoktur. Bununla birlikte; "Tehcir Kanunu" diye adlandırılan kanunun adı da aslında "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askeri tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun"dur. Bu kanuna dayanılarak gerçekleştirilen yer değiştirme uygulamasının anlatımında kullanılan "tenkil (nakletme)" tabiri de batı dillerinde "sürgün" anl¤¤¤¤¤ gelen "deportation", "exile" veya "proscription" gibi terimlere karşılık değildir.

Başta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşa'nın başlattığı, Hükümet ve Meclis'in de uygun gördüğü yer değiştirme, doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Bunlardan birincisi, Kafkas ve İran cephesinin geri bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolayları; ikincisi ise, Sina cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun bölgeleridir. Ermeniler, her iki bölgede de düşmanla işbirliği yapmış ve onların çıkarma yapmalarını kolaylaştıracak faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Yer değiştirme uygulaması daha sonraları, isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler uygulamanın dışı bırakıldıkları halde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri görülenler de göç ettirilmişlerdir.

Gerçekleştirildiği 1915'ten günümüze kadar yer değiştirme uygulaması hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. Ermeniler, uydurma belgelerin arkasına gizlenerek, dünya kamuoyunu uzun süre kandırmayı başarmışlardır. Başlangıçta üç yüz binlerden başlayıp, üç milyonlara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni katliâmı hikâyelerinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul'un işgal edildiği dönemde İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı arşivini yeterince araştırmalarına rağmen "soykırımı" imâ edecek tek bir belgeye dahi rastlamamışlardır.

Şayet, Osmanlı devletinin Ermenileri "soykırıma" tabi tutmak gibi bir amacı olsaydı; bulundukları yerlerde bu düşüncesini gerçekleştiremez miydi? Bunun için "yer değiştirme" gibi bir uygulamaya ne gerek vardı? Kafilelerin güvenliği, sağlığı ve geçimlerinin temini için büyük maddi fedakarlıklara ne gerek vardı? 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında, emirler çerçevesinde ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor savaş şartlarına rağmen, Ermenilerin can ve mallarını koruma altına almasına ne gerek vardı? Adetâ yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî yükün altına girmemeye ne gerek vardı?

Bütün bu soruların cevapları, Osmanlı Devleti'nin asıl niyetinin anlaşılmasına yetecektir. Osmanlı devletinin, yüzlerce yıl devlete olan bağlılıklarından dolayı "millet-i sadıka" olarak nitelendirdiği bir halka karşı, birdenbire tavır değiştirmesinin de mantıklı bir izahı yoktur. Değişen Osmanlı değil, Rusya ve İtilaf Devletlerinin bağımsızlık vaatlerine kanan Ermenilerdir.

Devlet güvenliğinin sağlanması için gerekli bir uygulama olan yer değiştirme, dünyanın en başarılı sevk ve iskan hareketidir ve hiçbir zaman Ermenileri imha etmek gayesini gütmemiştir.

KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:00 am

Hayatlarını Kaybeden Ermenilerin Sayısı 1.5 Milyon mudur?

1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına göre, 1915 yer değiştirme uygulaması sırasında 1.5 milyon Ermeni "soykırıma" tabi tutulmuştur.

Ermeniler bu olaylarda önce 600 bin, sonra 800 bin Ermeni'nin öldüğünü ileri sürmüşler, bu sayı daha sonra sürekli olarak artırılmış ve 1,5 milyona varılmıştır. Bu açık artırmanın devam etmesine ve Ermeni çevrelerinin yarın, öbür gün ölü sayını 2, hatta 3 milyona çıkarmalarına da şaşmamak gerekecektir.

Bu açık arttırmaya ne yazık ki ciddiyetleriyle tanınan bazı yayın organları da katılmaktadır. Örneğin Encyclopedia Britannica'nın 1918 baskısında ölen Ermenilerin sayısı 600 bin olarak kayıtlı iken, bu sayı 1968 baskısında 1,5 milyon olarak belirtilmiştir.

Gerçek Ermeni kaybı nedir? Bunu kesin olarak tespit etmeye elbette imkân yoktur. Ancak, ortada esas olarak alınabilecek temel bir veri vardır, bu da Osmanlı Devletinde o dönemdeki Ermeni nüfusudur.

Ermeniler ve diğer yabancı kaynaklara göre Osmanlı devletinde Ermeni nüfusu şöyledir:

- 1917 İngiliz Salnamesine göre; 1.056.000
- Patrik Ormanyan'a göre; 1.579.000
- Kevork Aslan'ın "Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında Anadolu'da 920.000, Kilikya (Adana, Sis, Maraş Bölgesi) 180.000, Osmanlıların diğer bölgelerinde 700.000, olmak üzere toplam 1.800.000
- Alman Papas Johannes Lepsius'a göre; 1.600.000
- Cuinet'e göre; 1.045.018
- Fransız Sarı Kitabına göre; 1.475.011
- Basmacıyan'a göre: 2.280.000
- Patrik Nerses Varjabedyan'a göre; 1.150.000

Osmanlı devleti resmi belgelerine göre Ermeni nüfusu ise şöyledir:

Osmanlı Devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü 1892 yılında kurulmuştur. Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi FRANCO adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç ŞINABYAN isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, 1908-1914 yılları arasında Mehmet BEHİÇ Bey yapmıştır.

Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır. Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanaat olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir.
- 1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.001.465'tir.

- 1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.120.748'dir.

- 1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir.

Her üç grup veri kaynağı değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı, gerek Ermeni ve yabancı istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır.

Yer değiştirme uygulaması sırasında yeni yerleşim bölgelerine sevk edilen nüfus toplam 438.758, Halep'tekilerle birlikte iskan sahasına varan nüfus ise 382.148'dir. Görüldüğü gibi, ikisi arasında 56.610 kişilik bir fark bulunmaktadır.

Göç ettirilenlerle, yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasındaki bu 56.610 kişilik fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır: 500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2.000 kişi Urfa Halep arasındaki Meskene'de; 2.000 kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık 5.000 ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür. Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir. Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:00 am

Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki, bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir.

Kalan 10-16 bin kişinin bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan bölgesine varmadan yer değiştirmenin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur. Mesela 26 Nisan 1916'da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir. Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya'ya, Batı ülkelerine ve Amerika'ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir.

Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50.000'inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere 50.000 Ermeni'nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır. Gerçekten de, Amerika'da yaşayan bir Ermeni'nin Elazığ'da dava vekili olan Murad Muradyan'a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır.

Mektupta, bir kısım Ermeni'nin Rusya'ya ve Amerika'ya kaçırıldıkları ve Amerika'da eğitilen 50.000 askerin Kafkasya'ya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkeler dağılmışlardır. Mesela ticaret maksadıyla Amerika'da bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni'nin 19 Ocak 1915'te Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni'nin Amerika'ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir.

Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli'nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır.

KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001.



Osmanlı Devleti Soruşturmadan Kaçtı mı?

Osmanlı Devleti, 26 Mart 1919 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı'nda taraf olmamış olan İspanya İsviçre, Danimarka, İsveç ve Norveç'e gönderdiği notalarla bu ülkelerden, ikişer hukukçu gönderilmesini istemiştir. Bu girişim, İngilizlerin müdahalesi üzerine sonuçsuz kalmış, komisyonun kurulması ve dolayısıyla konunun soruşturması engellenmiştir1.

Bu konu, Osmanlı Devleti'nin icra etmiş olduğu işlemlerde uluslararası hukuk çerçevesinde yanlış bir şeyin bulunmadığını gösteren, kendisine olan özgüvenin önemli bir göstergesidir. Adeta, gerçek faillerin ve tasvirlerin ortaya çıkarılması islenmemiştir. Eğer bu komisyon kurulsa idi, bugün Türk milletine yöneltilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik bu asılsız iddialar da o gün tarihin derinliklerine gömülebilecekti.

Osmanlı Devleti'nin girişimleri bununla da bitmemiş ve Osmanlı Hükümeti 7 Mart 1920 tarihli telgrafı2 ile İtilaf Devletleri ve Amiral Bristol'dan konunun araştırılmasını, gerçeklerin tespit edilerek dünya ve Türk Kamuoyunun aydınlatılmasını talep etmiştir. Bu başvuruda "...uydurma Ermeni katli meselesinin uluslararası bir komisyon oluşturularak yerinde süratle tetkik edilmeli ve kasıl ve ihtiras ürünü propagandaların aydınlatılarak Türk milletinin kötü ve adi töhmetten aklanması için..." yardım istenmiştir.

Aynı tarihlerde, tüm gazetelerde de açık duyuru şeklinde yayımlanmıştır. Ayrıca ikinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Ahmet Refik başkanlığında bir grup yabancı gazeteci mahallinde inceleme yapılmak üzere Doğu Anadolu'ya gönderilmiştir3.

Hukuk ve insanlık dışı bir suçu işleyen bir devletin, böyle girişimlerde bulunması düşünülebilir mi? Bu ve Burada bahsedilen onlarca örnek ele alındığında Türk Milleti'ne ve tarihine karşı yapılan haksızlığın ne kadar ileri götürüldüğü ve insanlık adına utanç duyulacak bir hal aldığı görülebilmektedir.


KAYNAKLAR
1) Başbakanlık Osmanlı Arşivi HR. MİJ. 43/ 17
2) ATASE Arşivi dolap no. 169. göz no. 3 kls. 23 dos. no. 1336/13-1 fih. 32-1.2.3
3) Daha geniş bilgi için bkz. Ahmet Refik, Kafkas yollarında, Öncü Kitap, Ankara 1992.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:02 am

Talat Paşa'nın "Soykırımı' Emreden Gizli Telgrafı Var mıdır?

"Soykırım" iddiasını bir Osmanlı politikasına bağlamaya heveslenen Ermeni propagandası, bir de bu yönde alınmış bir karar olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bunun için de bir formül bulunmuş ve Talat Paşa'ya atfedilen ve General Allenby komutasındaki kuvvetlerce Halep'te ele geçildiği ileri sürülen bir takım telgraf örnekleri ortaya çıkarılmıştır. Bu telgrafların Naim Bey adlı bir Osmanlı memurunda bulunduğu ve İngiliz işgalinin öngörülenden daha kısa sürede gerçekleşmesi nedeniyle Osmanlılarca imha edilemediği iddia olunmaktadır.

Aram Andonian adlı bir Ermeni yazar bu telgrafların örneklerini 1920'de yayınlamış1, ayrıca Talat Paşa'yı Berlin'de katleden Tehlirian'ı yargılayan mahkemeye de verilmiştir. Mahkemede bunlardan 5'i söz konusu edilmiş, ancak delil olarak kabul edilmedikleri gibi, otantik olup olmadıkları da herhangi bir karara bağlanmamıştır.

Diğer 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları gibi, bu iddianın da gerçekle bir ilgisi yoktur. Şöyle ki;

a) Bu telgraflar 1922'de İngiltere'de Daily Telegraph gazetesinde yayınlanmıştır2. İngiliz Dışişleri Bakanlığı bunun üzerine durumu işgal komutanlığından soruşturmuş ve sonunda bu belgelerin Allenby kuvvetlerince bulunmadığı, Paris'teki bir Ermeni gurubunca icat edildiği anlaşılmıştır.

b) Telgrafların kaleme alınış şekli ve yazıldıkları kağıtlar Osmanlı belgeleri olmadıklarını açıkça göstermektedir.

c) İngilizler ve Fransızlar İstanbul'un işgalinden sonra Ermenilere karşı girişilen "katliamın" sorumlularını cezalandırmak amacıyla tutuklamalara girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümeti, İttihat ve Terakki Partisi ve yöneticilerine olan düşmanlığı nedeniyle işgal kuvvetlerine bu hususta elinden gelen her türlü yardımı yapmıştır. Tutuklananlardan bir kısmı İstanbul'da yargılanmış, bir kısmı ise Malta'ya sürülmüştür.

İstanbul'daki mahkeme İttihat ve Terakki'nin firardaki 4 yöneticisini gıyaplarında idama mahkum etmiş, ayrıca 3 kişiyi daha idam cezasına çarptırmıştır. Bu son idam cezalarının yalancı tanıkların ifadelerine dayanarak verildiği daha sonra açığa çıkmıştır.

İngilizler Malta'ya sürdükleri sanıklar aleyhine her yerde belge ve tanık aramaya girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümetinin de yardımlarına rağmen hiçbir belge bulamamış, bunun üzerine ABD arşivlerine müracaat edilmiştir. Bu arşivlerde de katliam iddialarını kanıtlayacak belge bulunamamıştır.

Vashington'daki İngiliz Büyükelçiliği bu konuda İngiliz Dışişlerine şu cevabı göndermiştir:

"Malta'da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum. Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir somut vakıa mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir suretle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümetinin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yaralı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir. 3"

İngiliz Dışişleri bu cevap karşısında ne yapılması gerekeceğini İngiliz Kraliyet Savcılığına sormuştur. Savcılığın yanıtı şöyledir:

"Şimdiye kadar hiçbir şahitten,tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğruluğunu kanıtlayabilen bir ifade alınmış değildir. Esasen herhangi bir şahit bulunup bulunmayacağı da belli değildir...4"

Sonuç olarak, Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmaksızın 1921 sonlarında serbest bırakılmışlardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:02 am

İngilizler belge aramakla meşgul iken Andonian'dan kaynaklanan telgraflar bilinmektedir. İngilizlerin bu telgraflara rağbet etmemeleri bunların uydurma olduklarını bilmelerindendir.

d) Andonian'ın belgelerinin sahte olduğuna dair kanıtlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

1. Andonian, yaptığı sahte belgelerin "gerçek Osmanlı belgeleri" olduğunu kanıtlamak için, söz konusu belgelerdeki Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey'in imzasına dayanmıştır. Ancak, halihazırdaki arşivlerde bulunan Mustafa Abdülhalik Bey'in imzasını taşıyan bir çok belge incelendiğinde, Andonian belgelerindeki imzanın sahte olduğu ortaya çıkmaktadır.

2. Andonian'ın Mustafa Abdülhalik Bey'in imzasının taşıyan sahte belgelerinin bir tanesinde bir tarih yer almaktadır. Ancak dönemin İçişleri Bakanlığı ve Halep Valiliği arasındaki yazışmalara ilişkin asıl belgeler incelendiğinde sözkonusu tarihte Halep Valisinin Mustafa Abdülhalik Bey değil Bekir Sami Bey olduğu görülmektedir.

3. Dolayısıyla, Andonian'ın sahte belgeleri şunu kanıtlıyor ki, Andonian'ya Müslüman Rumi takvimi ile Hıristiyan takvimi arasındaki farklardan tamamen habersizdi, ya da belgeleri hazırlarken bu farklar gözünden kaçmıştı. Dikkatsizliği sonucu tarihlerde ve referans numaralarında yaptığı hatalar belgelerin sahte olduğu konusunda şüpheye yer bırakmaktadır.

4. Dönemin İçişleri Bakanlığının "giden şifre" kayıtları ayrıntılı olarak incelendiğinde Bakanlığın şifre kayıt tarih ve numaraları ile Andonian'ın sahte belgelerinde yer alan tarih ve numaralandırma sistemi arasında hiçbir benzerlik olmadığı, Andonian'ın sözde "şifreli telgraf"ları ile dönemin İçişleri Bakanlığının Halep'e gönderdiği gerçek şifreli telgraflar arasında bir ilişkinin bulunmadığı ortaya çıkmaktadır.

5. Andonian'ın "şifreli telgraflarının" Türkçe "orijinalleri" ile dönemin Osmanlı şifreli mesajları karşılaştırıldığında, görülmektedir ki, kullanılan şifre sistemleri arasında da herhangi bir bağlantı bulunmamaktadır. Andonian belgelerini gerçek gibi göstermek için hiç kullanılmayan, mevcut olmayan yeni bir şifreleme metodu kullanmıştır. Sahte belgelerin üstlerindeki tarihlerden Osmanlıların 6 ay boyunca aynı şifreleme yöntemini kullanmış oldukları sonucu çıkar ki, bu imkansızdır. Zira o dönemde yayınlanan bir genelge ile savaş yıllarında kullanılan şifreleme yönteminin 2 ayda bir değiştirilme zorunluluğu getirildiği ve bunun uygulanmakta olduğu kanıtlanmıştır.

6. Andonian'ın iki sahte belgesinde yer alan Besmele'nin acemice yazılış şekli de gerçek belgelerdekilerle karşılaştırıldığında Andonian'ın belgelerinin sahte olduğuna delalet etmektedir. Bu acemice yazım şekli, Osmanlılarda müslüman olmayanların -Osmanlıca'yı bilseler bile- Besmeleyi yazışmalarında hiç kullanmamış olmalarından kaynaklanmış olabilir.

7. Andonian'ın bir çok sahte belgesinde yer alan cümle yapıları ile gramer yanlışlarının bir Osmanlı görevlisince gerçekleştirildiğini kabul etmek güçtür. Aynı şekilde, önemli Osmanlı görevlilerince kullanıldığı iddia edilen bir çok deyim ve ifadenin herhangi bir Osmanlı Türkü tarafından bile kullanılması mümkün değildir. Türklerin suçlarını kendi ağızlarından itiraf ettiklerini kanıtlama çabası içerisindeki Andonian bu hususu da gözden kaçırmıştır.

8. Sahte belgeler, iki tanesi hariç, üzerlerinde dönemin Osmanlı bürokrasisinin kullandığı resmi sembollerin hiçbiri bulunmayan düz beyaz kağıda yazılmıştır. Sahte belgelerden birinin, Osmanlıların özel yazışmalarda bile kullanmadıkları çizgili kağıda yazılmış olduğu, diğer iki belgenin de herhangi bir Osmanlı Postanesinden alınabilen boş telgraf formlarına yazıldığı görülmektedir.

9. İngilizlerin, 1915 olaylarından sorumlu tuttukları Osmanlı görevlileri aleyhinde kullanılabilecek belgeler bulmak için yoğun çaba sarf ettikleri bir dönemde, İngilizce edisyonu bulunmasına rağmen Andonian dokümanlarını kullanmamış olmaları İngiliz hükümetinin belgelerinin sahte olduğunu kanısını taşıdığını göstermektedir.

10. Andonian tarafından uydurulan belgeler eğer varolmuş olsalardı, çok gizli ibaresi taşımalarından dolayı telgraf yoluyla değil kurye vasıtasıyla gönderilmeleri ve dosyalarda üç yıl boyunca tutulmak yerine okunur okunmaz yok edilmeleri gerekirdi.

11. Andonian'ın kitabının İngilizce ve Fransızca baskıları arasında, baskı veya tercüme yanlışlıklarından kaynaklanmış olamayacak kadar önemli bir çok farklılıklar vardır.

12. Son olarak, Ermenilerin sözcüleri olarak hareket eden, Ermeni çevrelere yakın ilişkiler içindeki bazı yazarlar bile, Andonian belgelerinin gerçeklikleri üzerinde şüphelerini dile getirmektedirler.

Kısacası, meşhur "Talat Paşa Telgrafları" Andonian ve çevresi tarafından uydurulmuş aldatmacadan başka bir şey değildir.

e) Talat Paşanın Ermenilerin katledilmesini emrettiği ileri sürülen telgrafıyla aynı tarihlerde gönderdiği başka gizli telgraflar da vardır. Bu telgraflar tehcir sırasında suç işleyecek görevlilerin cezalandırılmasına ilişkindir. Bir yandan Ermenilerin "katli" istenirken, diğer yandan da bu "katliamı" yapacak görevlilerin cezalandırılmaları talimatının verilmesinin izahı yoktur.

f) Neareast Relief Society adlı Amerikan yardım kuruluşunun tehcir sırasında Ermenilere yardım etmek üzere Anadolu'da görev yapmasına Osmanlı Hükümetince izin verilmiştir. ABD'nin İtilaf Devletlerin safında Osmanlılara karşı savaşa girmesinden sonra da bu kuruluşun Anadolu'da kalmasına müsaade olunmuştur. Bu husus ABD Büyükelçisi Elkus'un raporlarına da konu teşkil etmiştir.

Bu durumda, eğer "katliam" emri verilmişse, Amerikan kuruluşunun faaliyet göstermesine ve "katliama" tanık olmasına nasıl müsaade edilmiştir, yani, "biz Ermenileri katlediyoruz, siz de gelin seyredin"mi, demiştir? Bunu herhalde mantıklı açıklamak imkanı bulunmaktadır.

g) İstanbul, Batı Anadolu ve Trakya'da oturan Ermeniler tehcir dışında bırakılmıştır. Hatta Orta Anadolu Ermenilerinden bile yerlerinde bırakılanlar olmuştur. Topyekûn bir tehcir bile söz konusu olmadığına göre, "topyekûn bir katliam" hiç iddia edilemeyecektir.

Nihayet, eğer Hükümet Ermenileri topyekûn imha etmek niyetinde olsaydı, herhalde bunu aylarca süren bir tehcir yoluyla ve bütün devletlerin dikkatini üzerine çekerek değil, Ermenilerin bulundukları yerlerde ve özellikle cephelere yakın bölgelerde çok kolay bir şekilde yapabilirdi.

Görüldüğü gibi, Ermenilerin sımsıkı sarıldıkları "soykırım" iddiası da yalandan başka bir şey değildir ve bir "soykırım" hiç bir zaman söz konusu olmamıştır.

KAYNAKLAR
1) Andonian, Aram; Documents officels concernants les Massacres Armeniens, Paris 1920. Imprimerie Turabian
2) Daily Telegraph, 29 mayıs 1922.
3) Washington'daki İngiliz Büyükelçiliği, R.C. Craigie'den Lord Jurzona 13 Temmuz 1921; İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/8519.
4) 29 Temmuz 1921, İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/E8745
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:03 am

Osmanlı Arşivleri Kapalı mı? Belgeler Saklanıyor mu?

Tehcirle ilgili her konuda orijinal belgelere ulaşım şansı vardır. Bu belgelerin bulunduğu Osmanlı Arşivleri 1925 yılından itibaren tüm araştırmacıların incelemesine açıktır. Bu tarifen günümüze kadar; ABD'den 605, Japonya'dan 203, Almanya'dan 168, Fransa'dan 150, Suudi Arabistan'dan 98, İran'dan 84, İngiltere'den 74, İsrail'den 70, Libya'dan 63, Macaristan'dan 58, Arjantin'den 52, Bulgaristan'dan 47, Mısır'dan 47, Hollanda'dan 39, Romanya'dan 36, Cezayir'den 35, Tunus'tan 35 ve Kanada'dan 28 olmak üzere toplam 3.817 bilim adamlarınca Osmanlı Arşivleri'ni incelemiştir. Ayrıca 180'i Ermeni asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan toplam 190 kişi de, özellikle Ermeniler konusunda bu arşivlere giriş ve çalışma yapmıştır.

Binlerce yabancının bizzat belgeye ulaşarak yaptıkları çalışma yanında, bu belgeler Türkçe ve İngilizce olarak da yayınlanmış ve araştırmacıların kullanımına sunulmuştur. Bunların yanı sıra, Genelkurmay Başkanlığı arşivindeki belgeler ATASE Başkanlığı'nca, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi adı altında orijinal ve günümüz Türkçesiyle yayınlanmakta ve satışa sunulmaktadır.

Bu konuda hazırlanan bir başka yayın ise, Başbakanlık Yıldız Arşivinden yararlanılarak Osmanlıca ve günümüz Türkçesiyle İngilizce dillerinde sunulan 3 ciltlik yayındır. Tüm bazı gerçeklere rağmen, ya bilgisizliklerinden ya da kasıtlı olarak yerli ve yabancı bazı kişi ve kurumların Türkiye Cumhuriyeti'ni, "arşivleri incelemeye açmaktan kaçtığı" şeklinde suçladığı görülmektedir.



"Soykırım" İddialarına Karşı Bilim Adamlarının Görüşleri Nedir?

Tarihi, tarih biliminin ölçüleri ve ilkeleri doğrultusunda algılayan bilim adamları, 1925 yılından bugüne kadar konuyla ilgili bilgi ve belgelerin orijinallerine ulaşmış, canlı şahitleri dinlemiş, olay yerlerinde bizzat gözlemde bulunmuş kişilerdir. Bunlar, 1925'ten beri Osmanlı Arşivlerinin yabancı araştırmacılara açık olduğunu bilen ve belgelere bizzat ulaşan bilim adamlarıdır. Dolayısıyla kanaatleri hakkındaki yorumu veya karşı görüşü, ancak onlar kadar konuyu derinlemesine bilenler yapabilecektir. Bu nedenle Amerikalı 69 bilim adamının konuyla ilgili olarak yayınladığı bildiri son derece önemlidir. Söz konusu bildiride şöyle denilmiştir1:

"ABD Temsilciler Meclisi Üyelerinin Dikkatine

Türk, Osmanlı araştırmaları ve Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış, aşağıda imzaları bulunan Amerikalı akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin 192 sayılı kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve/veya yanlış olduğu görüşündedirler.

'İnsanlıkdışı Davranışları Anma Milli Günü' kavr¤¤¤¤¤ tam olarak destek vermemize karşın, söz konusu metinde dikkat çekilen aşağıdaki kısmı kabul edilemez buluyoruz:

... Türkiye'de 1915 ve1923 yılları arasında gerçekleştirilen "soykırımın" kurbanları olan 1,5 milyon Ermeni kökenli insan..."

Çekincelerimiz 'Türkiye' ve "soykırım" sözcüklerinin kullanılması konusunda odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

14. yüzyıldan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu 'Türkiye Cumhuriyeti' olarak adlandırılan alan, çok dinli, çok uluslu bir devlet ölen Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg İmparatorluğunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır.

Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında kurulmasıyla sonuçlanan Türk Devrimiyle 1922'de tarih sahnesinden silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, şu anda Güneydoğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da bulunan ve sadece bir tanesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu 25'ten fazla devletin topraklarını ve halklarını bünyesinde barındıran bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı zamanında gerçekleşen hiçbir olaydan sorumlu tutulamaz. Ancak kararda 'Türkiye' adını kullanarak kararı yazanlar 1915 ve 1923 yılları arasındaki "soykırımın" sorumluluğunu Türkiye'ye yüklemek istemişlerdir.

"Soykırım" suçlamasına gelince, bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. Şu ana kadar ortaya konan kayıtlar, toplumlararası bir iç savasın, (Müslüman ve Hıristiyan gruplar arasındaki) Birinci Dünya Savaşı sırasındaki bulaşıcı hastalıklar, kıtlık ve Anadolu ve çevresindeki alanlardaki katliamlar ve acılar ile daha da karmaşık bir hale geldiğine işaret etmektedir.

Gerçekten de söz konusu yıllar boyunca, bölgede, geçen on yılda Lübnan'da yaşanan trajediden çok farklı olmayan bir sürekli savaş durumu yaşanmıştır Hem Müslüman hem de Hıristiyan nüfus arasındaki kayıplar büyük rakamlardadır. Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt edebilmek, çok sayıda Hıristiyan kadar Müslümanın da içinde bulunduğu Doğu Anadolu halkının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayların nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları gereken daha birçok belge ve bulgular vardır.

Tarihi devlet adamları ve politikacılar yapar, bilim adamları ise yazar. Bu sürecin işlemesi için bilim adamlarına, geçmişteki devlet adamları ve politikacıların yazılı kayıtlarına ulaşabilme şansı verilmelidir Şimdiye kadar, konuyla ilgili olan Sovyetler Birliği, Suriye, Bulgaristan ve Türkiye'nin arşivlerinin büyük kısmı tarihçilere kapalı tutulmuştur. Bu arşivlere ulaşılıncaya kadar Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararı kapsamındaki Osmanlı İmparatorluğunun 1915-1923 yılları arasındaki tarihi tam olarak bilinemez.

Biz ABD Kongresinin bu ve bununla ilgili konularda tarih arşivlerinin tam olarak açılmasını teşvik etmesi ve tarihsel olaylar hakkında, tam aydınlığa kavuşturulmadan ithamlarda bulunmaması gerektiğine inanıyoruz. Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararındaki gibi ithamlar kaçınılmaz olarak Türkiye halkı hakkında adaletsiz yargılara varılmasına ve belki de tarihçilerin bu trajik olayları anlamakta kaydetmeye başladıkları gelişmeye zarar verilmesine yol açacaktır.

Yukarıdaki yorumların da gösterdiği gibi, Osmanlı-Ermenileri'nin tarihi tarihçiler arasında sıkça tartışılan bir konundur ve tarihçilerin bir çoğu da 192 sayılı karardaki ifadelere katılmamaktadır. Kongre bu kararı kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile karar vermeye çalışmış olacaktır Tarihsel olarak şüpheli varsayımlara dayalı böylesine bir karar, sadece dürüst tarihsel araştırmaya zarar verir ve Amerikan yasama sürecinin güvenirliliğini sarsar. 19 Mayıs 1985
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:03 am

RIFAAT ABOU-EL-HAJ
Tarih, Profesör, Long Beach. California State Üniversitesi
SARAH MOMENT ATIS
Türk Dili ve Edebiyatı. Doçent, Madison, W'isconsin Ünivertesi
KARL BARBIR
Tarih, Doçent, Siena Yüksekokulu(New York)
Ilhan BAŞGÖZ
Ura&.Altay Çalışmaları Bölümü, Türk Araşarznalan Programı Direktörü İndiana Üniversitesi
DANIEL G. HATES
Antropoloji, Prafesör Hunter Yüksekokulu, New York Şehir Üniversitesi
ÜLKÜ BATES
Sanat tarihi. Profesör Hunter Yüksek okulu, New York Şehir Üniversitesi
GUSTAV BAYERLE
Ural-Altay, Çalışmaları, Prof Indiana Üniversitesi
ANDREAS G. E. BODROGLIGETTI
Türk&İran Dilleri, Prof., LosAngeles. California Üniv.
KATHLEEN BURRIL
Türk Araştırmaları Doçent, Columbia Üniversitesi
ALAN FISHER
Tarih, Profesör, Michigan Üniversitesi
TIMOTHY CHILDS
Prof. Eğitmen, Johns Hopkins Üniversitesi SAIS Enstitüsü
SHAFIGA DAULET
Siyaset Bilimi. Doçent, Connecticut Üniversitesi
RODERIC DAVISON
Tarih. Profesör, Gorge Washington Üniversitesi Washington D.C
WALTER DENNY
Sanat Tarihi & Yakın Doğu Araştırmaları, Ordinaryüs Profesör Massachussets Üniversitesi
DR.ALAN DUBEN
Antropolog, Araştırmacı, New York
ELLEN ERVIN
Türkçe, Araştırmalar Doçenti, New York Üniversitesi
CAESAR FARAHİslam & Ortadoğu Tarihi, Profesör, Minnesota Üniversitesi
CARTER FINDLEY
Tarih, Profesör, Ohio State Üniversitesi
MICFIAEL FfNEFROCK
Tarih, Profesör, Charleston Yüksekokulu
WILLIAM HICKMAN
Türkçe, Doçent, California Berkeley Üniversitesi
FREDERICK LATIMER
Tarih, Emekli Doçent, Utah Üniversitesi
JOHN HYMES
Tarih, Profesör, Glenville State Yüksekokulu Batı Virginia
DR. HEATH W.LOWRY
Türk Araştırmaları Enstitüsü, Inc. Washington D.C.
HALİL İNALCIK
Osmanlı Tarihi, Profesör, Amerikan Sanat & Bilim Akademisi Üyesi, Chicago Üniversitesi
RALPH JAECKEL
Türkçe, Doçent, Los Angeles, California Üniversitesi
RONALD JENNINGS
Tarih & Asya Araştırmaları, Doçent Illinois Üniversitesi
CORNELL FLEISCHER
Tarih, Doçent, Missoun, Washington Üniv.
PETER GOLDEN
Tarih. Profesör, Newark, Rutgers Üniversitesi
TOM GOODRICH
Tarih Profesör, Pennsylvania, İndiana Üniv.
AVDREW COULD
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:04 am

Osmanlı Tarihi, Doktor, Arizona, Flagstaff
WILLIAM GRISWOLD
Tarih Profesör, Colorado State Üniversitesi
TIBOR HALASI-KUV
Türk Araştırmaları, Profesör, Culombia Profesör
J.C. HUREWITZ
Yönetım Bilimi, Ordinaryüs Prafesör Orta-Doğu Enstitüsü eski Direktörü, Profesör Colombia Üniversitesi
AVGDORLEVY
Tarih Prafesör, Brandens Üniversitesi
BERNARD LEW'IS
Yakın Doğu Tarihi, Profesör, Princeton Universitesi
JUSTIN McCARTHY
Tarih, Doçent, Louisville Üniversitesi
JON MANDAVILLE
Ortadoğu Tarihi, Profesör Oregon., Portlant State Üniv.
MICHAEL MEEKER
Antropoloji, Profesör, San Diego. California Üniv.
JAMES KELLY
Türkçe, Misafir Doçent, Utalı Üniversitesi
KERİM BEY
Yardımcı Profesör, Washington D.C. Southeastem Üniversitesi
METİN KUNT
Osmanlı Tarihi, Profesör, New York
WILLIAM OCHSENWALD
Tarih, Doçent, Virginia Polytechnic Enstitüsü
ROBERT OLSON
Tarih, Doçent, Kentucky Üniversitesi
WILLIAM PEACHY
Yahudi ve Yakın Doğu Dilleri & Edebiyatları, Doçent, Ohio State Üniversitesi
DONALD QUATAERT
Tarih. Doçent, Hauston Universitesi
HOWARD REED
Tarih, Profesör, Connecııcul Ünıversitesi
DANK WART RUSTOW
Siyaset Bilimi, Profesör, New York Şehir Üniversitesi, Lisansüstü Bölümü
EZEL KURAL SHAW
Tarih, Doçent, Northridge, California Üniversitesi
JOHN MASSON SMITH, JR
Tarih, Profesör, California Berkely Universitesi
DR. SVAT SOUCEK
Türkolog, New York
DR.PHILIP STODDARD
Ortadoğu Enstitüsü Direktörü, Washington, D.C.
FRANK TACHAU
Siyaset Bilimi, Profesör, Chicago, Illinois Üniversitesi
ROBERT STAAB
Ortadoğu Merkezi Direktör Yardımcısı, Utah Üniversitesi
RHOADS MURPHEY
Ortadoğu Dilleri, Kültürleri ve Tarihı, Profesör, Columbia Üniversitesi
JUNE STARR
Antropolaji, Doçent, Suny Stony Brook
JAMES STEWART-ROBINSON
Türk Araştırmaları, Profesör, Michigan Üniversitesi
THOMAS NAFF
Tarih, Profesör, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü DirektörüPennsytvaniaÜniversitesi
JOHN WOODS
Ortadoğu Tuihi, Doçent, Chicago Üniversitesi
PIERRE OBERLING
Tarih, Profesör, Hunter YüksekokuluNew York Şehir Üniversitesi
MADELINE ZILFI
Tarih, Doçent, Maryland Üniversitesi
METİN T¤¤¤OÇ
Uluslararası Hukuk, Profesör, Texas Tech. Üniversitesi
STANFORD SHAW
Tarih. Profesör, Los Angeles, California Üniv.
ELAINE SMITH
Türk Tarıhi, Doktor, Emekli Dışişleri GörevlisiWashington, D.C.
DAVID THOMAS
Tarih, Doçent, Rhode Island Yüksekokulu
GRACE M. SMITH
Tarih, Doçent, California Berkely Üniversitesi
MARGARET L. VENZKE
Tarih, Doçent, Dickinson Yüksekokulu (Pennsylvania)
DONALD WEBSTER
Türk Tarihi, Emekli Profesör
WALTER WEIKER
Siyaset Bilimi, Profesör, Rutgers Üniversitesi
WARREN S. WALKERİngilizce, Profesör, Türkçe Sözlü Hikayeler Arşivi DirektörüTexas Tech. Üniversitesi

Batı Avrupa Devletleriyle, Rusya destekli 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları ve Ermenilerin ileri sürdükleri belgelerin doğuluk durumunu tartışmak üzere Türkiye Devleti tarafından değişik zamanlarda çağrılar yapılmıştır. Bu çağrılar doğrudan Ermeni bilim adamlarına yapıldığı gibi, Ermeniler adına onların propagandasını üstlenen şahıslara da yapılmıştır. Ancak Bunların önemli bir bölümünün gerekçe göstermeden toplantıya katılmadıkları bilinmektedir. Bunun son örneği 1990 yılında XI. Türk Tarih Kongresinde yaşanmıştır.

XI. Türk Tarih Kongresinde ilk defa olarak bir Ermeni Seksiyonu programlanmış ve bu Seksiyon'daki tartışmalara "Ermeni Davası Savunucusu" yabancı tarihçiler de davet edildiği halde, her biri çeşitli mazeretler ileri sürerek, bu bilimsel tartışmalara katılmaktan kaçınmışlardır.

5-9 Eylül 1990 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenen XI. Türk Tarih Kongresi'ne davet edilen "Ermeni Meselesi ile ilgili" yabancı bilim adamlarının listesi şöyledir:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:05 am

Yabancılar Tarafından Yapılan İncelemeler ve Varılan Sonuçlar Nelerdir?

Birinci Dünya Savaşının hemen sonrasında, İtilaf Devletleri ordularının İstanbul ve diğer bölgeleri işgal etmelerini müteakip, birkaç yüz Osmanlı siyasi ve askeri lideri ile aydını savaş suçlusu oldukları iddiası ile İngilizler tarafından Malta Adası'na gönderilerek hapsedilmişlerdir. İstanbul'daki Hükümet, hem saltanatın ve kendi varlığının muhafazası, hem de son on yıl içinde imparatorluğu yöneten ve hükümete hakim olan İttihat ve Terakki Partisi'nin ortadan kaldırılması amacıyla, İtilaf devletleri ile her konuda işbirliğine girme konusunda istekli davranmıştır.

Sonuç olarak, gerek İttihat ve Terakki rejimi gerek İstanbul'da ve Malta'da tutuklu bulunan kişiler hakkında suç kanıtlarına bulunabilmesi için Osmanlı arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Bununla birlikte, ne zamanı İstanbul Hükümeti, ne de Malta'daki tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delil mahkemeye sunulmamıştır. İngiliz Hükümeti çaresizlik içinde kendi arşivlerinde ve ABD Hükümetinin Washington'daki arşivlerindeki raporlar üzerinde de araştırmalar yapmış, ancak yine hiçbir sonuca ulaşamamıştır.

ABD arşiv raporlarında; Washington'daki İngiliz Büyükelçisi R.C Craıgıe, Lord Curzon'a 13 Temmuz 1921'de çektiği mesajda şöyle demektedir:

"Malta'da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir sorun vakit mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şiddetle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti'nin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir.1"

Londra'daki Hukuk Danışmanları, 29 Temmuz 1921'de, Dışişleri listesindeki kişilere karşı yöneltilen suçlamaların yarı siyasi bir maliyet taşıdığına ve bu nedenle haklarında, harp sırasında İngiliz savaş esirlerine zulüm yapıldığı iddiasıyla İngiliz Hukuk Danışmanları'nın önerisi üzerine savaş suçlusu olarak tutuklanan Türklerden ayrı işlem yapılması gerektiğine karar vermişlerdir.

Ayrıca, "Şimdiye kadar hiçbir şahitten, tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğru olduğunu kanıtlayan bir ifade alınmış değildir. Esasen, herhangi bir şahit bulunup bulunamayacağı da belli değildir, zira Ermenistan gibi uzak ve ulaşılması zor bir ülkede ve özellikle bu kadar uzun bir zaman geçtikten sonra şahit bulunması ne ölçüde zor olduğunu belirtmek dahi gereksizdir(2)" ifadeleri de İngiliz Kralı'nın Londra'daki Hukuk Danışmanlarına aittir.

Sonuç olarak; Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilemeden mahkeme edilmiş ve 1922'de serbest bırakılmışlardır.

Bu zaman zarfında İngiliz basınında Osmanlı Hükümetin sözde "soykırım" ile suçlayan ve bu konuyu ispata yeltenen bazı belgeler yayınlanmıştır. Söz konusu belgelerin General Allenby komutasındaki İngiliz İşgal Kuvvetleri tarafından Suriye'deki Osmanlı Devlet Dairelerinde ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir.

Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan soruşturmalar, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris'teki Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik delegasyonlara yazılan uydurma belgeler olduğu anlaşılmıştır.


KAYNAKLAR:
1) PRO.FO. 13 Temmuz 1921, 371 / 6504 / E.8519 2) For
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:05 am

"Dört T" Planı Nedir?

İşin ucunu insanların canına kastetmeye kadar götüren Ermeni terörünün amacı; sözde Ermeni "soykırım'ı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktır. Nihai hedef ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır. Büyük Ermenistan'a giden yolda atılması gereken en önemli adım, sözde iddialar konusunda kamuoyu oluşturmak ve Türkiye'ye yönelik emelleri gerçekleştirmektir.

Bunun için uygulamaya konan ve "Dört T" şeklinde adlandırılabilecek olan plan şu dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak... Buna göre, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla "tanıtılacak", sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiyece "tanınacak", sözde "soykırım'dan dolayı Türkiye'den "tazminat" alınacak ve "Büyük Ermenistan" sınırları içerisinde yer aldığı iddia edilen "toprak" parçası Türkiye'den koparılacaktır!...

"Dört T" planına dayanak oluşturan 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları ise şunlardır:

1. Türkler Ermenistan'ı işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır.

2. Türkler 1877-78 savaşından itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi tutmuşlardır.

3. Türkler 1915 yılından itibaren Ermenileri planlı şekilde "soykırıma" tabi tutmuşlardır.

4. Talat Paşa'nın Ermenilerin "soykırıma" tabi tutulması konusunda gizli emirleri vardır.

5. "Soykırım" da hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1.5 milyondur.



Sevr Anlaşması Hala Geçerli mi?

Ermeni propagandası Sevr Anlaşmasının kendileri açısından hâlâ geçerli ve yürürlükte olduğunu iddia etmekte ve buna dayanarak Sevr'de öngörülen "Ermeni topraklarının" Ermenilere iadesi gerektiğini savunmaktadır.

Bu anlaşmayı imzalayan devletlerin, anlaşmanın yürürlüğe giremeden ortadan kalktığını ve yerini Lozan Anlaşmasının aldığını imzalarıyla tasdik etmeleri muvacehesinde bu derece gülünç bir iddia nasıl mesmu olabilir, bilinemez. Ancak, bir de Ermenilerin devlet olarak kendi imzaladıkları anlaşmalar vardır.

Bunların başında Batum Anlaşması gelir. Taşnaklar 28 Mayıs 1918'de Erivan'da bir Ermeni Cumhuriyeti ilân etmişler, Osmanlı Devleti Ermenilerle 4 Haziranda 1918'de yaptığı Batum Anlaşması ile bu Cumhuriyeti tanımıştır. Ermeni Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hadisyan bu anlaşmadan sonra şunları söylemiştir:

"Türkiye Ermenileri artık Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmayı düşünmüyorlar Türkiye'deki Ermenilere ilişkin sorunlar Osmanlılar ile Ermeni Cumhuriyeti arasında görüşme konusu bile yapılamaz. Osmanlı İmparatorluğu ile Ermeni Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler mükemmeldir ve gelecekte de böyle olmalıdır Bütün Ermeni siyasi partileri bu konuda aynı görüştedirler. Bu iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürülmesi Dışişleri Bakanı olduğum Ermeni Hükümetince izlenen programın başlıca noktalarından biridir1."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:06 am

Taşnak yayın organı Hairenik de 28 Haziranı 1918 tarihli nüshasında şunları yazmıştır:

"Rusya'nın Türkiye'ye karşı güttüğü düşmanca politika Kafkasya Ermenilerini de cesaretlendiriyordu. İki dost unsur arasındaki çatışmalara Kafkas Ermenileri neden oldu. Çok şükür ki, bu durum uzun sürmedi. Rus devrimi sonrasında Kafkasya Ermenileri selâmetlerinin yalnızca Türkiye'de olduğunu anladılar ve ellerini Türkiye'ye uzattılar. Türkiye de geçmişte olanları unutmamak istedi ve uzatılan eli şövalye ruhuyla sıktı. Artık Ermeni sorununun çözümlenmiş ve tarihte kalmış olduğunu kabul ediyoruz. Yabancıların ajanı birkaç maceraperestin eseri olan karşılıklı güvensizlik ve düşmanlık duyguları ortadan kalkmalıdır2."

Bu ilginç beyanlardan şu sonuçları çıkarmamız mümkündür:

a) Ermeni meselesi kapanmıştır.

b) Olaylardan Türkler değil, Ruslar ve Ermeniler sorumludur.

c) Bir haksızlık varsa, buna uğrayan Türklerdir.

Görüldüğü gibi, bizim bugün söylediklerimizin doğru olduğu bundan 64 yıl önce, 1918'de Taşnaklar tarafından itiraf edilmiştir. Ancak bu açık itiraflara rağmen mesele Ermenilerce kapanmış sayılmayacak ve Ermeni çevreleri ilk fırsatta itiraflarını unutup eski hayallerinin peşinden gideceklerdir. Nitekim, Batum anlaşmasına rağmen Ermeni çete harekâtı devam etmiştir.

Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşında yenilgiye uğraması ve 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesini imzalanması Ermenileri yeniden harekete geçirmiştir.

Büyük hayaller peşinden koşan Taşnak denetimindeki Kafkas Ermeni Cumhuriyeti kuruluşunun I. Yıldönümü olan 28 Mayıs 1919'da "Türkiye Ermenistan'ını ilhak ettiğini" açıklamıştır. Bu açıklama, İtilâf Devletleri dahil, hiç kimse tarafından ciddiye alınmamıştır.

Sevr diktası ile sonuçlanan Paris Barış Konferansı Ermenistan'ın sınırları konusunu ABD Başkanı Wilson'un hakemliğine bırakmış, Wilson da General James G. Harbord başkanlığındaki bir Amerikan heyetini incelemelerde bulunmak üzere 1919 sonbaharında Türkiye'ye yollamıştır. 1919 Eylül ve Ekim aylarında Türkiye'de incelemeler yapan Harbord heyeti vardığı sonuçları bir rapor halinde ABD Kongresine sunmuştur.

Gerçekleri yansıtan bu raporda; "Türkler ile Ermenilerin barış içinde yüzyıllarca yan yana yaşadıkları, tehcir sırasında Türklerin de Ermeniler kadar acı çektikleri Türk köylerinin yakıldığı savaşa giden Türk köylülerinden en çok %20'sinin geri dönebildiği. I. Dünya Savaşının başlangıcında Ermenilerin Türkiye Ermenistanı denilen bölgelerde hiçbir zaman çoğunlukta olmadıkları tehcir edilen Ermenilerin geri dönmeleri halinde tek bir yerleşim merkezinde dahi çoğunluğu oluşturamayacakları, geri döne Ermenilerin tehlike içinde bulunmadıkları ve olaylara ilişkin acıklı ve korkunç iddiaların doğru olmadığının tespit edildiği" belirlenmiştir3.

ABD Kongresi bu rapor üzerine 1920 Nisanında Ermenistan'a mandater olunmasını reddetmiştir.

10 Ağustos 1920'de Ermenileri bir kez daha umutlandıran Sevr Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma, Osmanlı Devletinin Ermenistan'ı özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanımasını hükme bağlamış, sınırın tespitini ise Wilson'un hakemliğine bırakmıştır.

Bilindiği üzere 10 Ağustos 1920'de Türkiye'de biri İstanbul'da Osmanlı Hükümeti, diğeri Ankara'da Meclis Hükümeti olmak üzere iki Hükûmet bulunmaktadır. Sevr'i imzalayan Osmanlı Hükümetidir. Mustafa Kemal ******'ün Ankara Hükümeti "Ermeni Sorununu" kendi başına halledecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:06 am

Mondros Mütarekesi sonrasında Fransızlar Adana vilâyetini, İngilizler de Urfa, Maraş ve Antep'i işgal etmişlerdi. Daha sonra İngilizler kendi işgal bölgelerini Fransızlara bırakmışlar ve Fransızların beraberlerinde getirerek Fransız üniforması giydirdikleri Ermeniler Türklere saldırmaya başlamışlardır. Bu zulüm Türklerin tepkisiyle karşılaşmış ve Fransız-Ermeni işgaline karşı Türk direnişi örgütlenmiştir. Bunun üzerine yine Türklerin Ermenileri katlettikleri propagandası başlamış, ancak başta Fransız komutanlığı olmak üzere bu kez Ermenilere kimse inanmamıştır.

ABD Kongresinin Ermenistan için mandaterliği kabul etmemesinden sonra, Kafkas Ermeni Cumhuriyetine bağlı düzenli birlikler ve çeteler 1920 Haziranında Türkiye'ye karşı saldırıya geçmişler, Eylülde bu kez Ankara Hükûmeti karşı taarruz emretmiş ve Türk kuvvetleri Ermenileri ağır yenilgilere uğratarak Kars dahil bütün Türk topraklarını kurtarmışlar ve sınırı da aşarak Gümrü'ye girmişlerdir. Bu yenilgi karşısında Ermeni Hükümetinin barış istemesi üzerine 3 Aralık 1920'de Gümrü (Alexandropol) Anlaşması imzalanmıştır. Ermeniler bu anlaşma ile Sevr'in geçersiz olduğunu kabul etmişler ve Türkiye'ye yönelik toprak taleplerinden resmen vazgeçmişlerdir.

Ancak bu anlaşma onaylanmadan Kızılordu Erivan'a girmiş ve Sovyet Ermeni Hükûmeti kurulmuştur.

Erivan'da yönetim Vratzian'ın 18 Şubat 1921'de giriştiği ayaklanma ile tekrar Taşnakların eline geçmiştir. Vratzian Hükümeti 18 Martta Ankara'ya bir heyet göndererek Ankara Hükümetinden Bolşeviklere karşı yardım istemiştir. Tarihin ne garip cilvesidir ki, daha 2 yıl önce Doğu Anadolu topraklarını ilhak ettiğini açıklayan Taşnak Hükümeti bu kez varlığını devam ettirebilmek için Ankara'nın yardımını talep etmektedir. Bu Taşnak Hükümeti uzun ömürlü olamamış ve Sovyetler Erivan'da yeniden iktidarı ele geçirmişlerdir.

Türkiye 16 Mart 1921'de Sovyetler Birliği ile Moskova Anlaşmasını imzalamış ve bugünkü Türk- Sovyet sınırı çizilmiştir. Bu anlaşmanın tamamlanması amacıyla bu kez 13 Ekim 1921'de Sovyet Ermenistan'ı ile Kars Anlaşması imzalanmıştır. Her iki anlaşmada da Sevr'in tanınmadığına ilişkin hükümler yer almaktadır. Böylece, Taşnak Hükümetinden sonra, Sovyet Ermeni Hükümeti de her türlü talepten vazgeçmiş olmakta ve Sevr'in geçersizliği bir kez daha belgelenmektedir.

Sovyet Ermenistan'ı Adalet ve İşçi Komiseri Şahverdof Kars Anlaşmasının imza töreninde yaptığı konuşmada, "bundan böyle bu iki milleti başkalarının çıkarları uğruna birbirlerinin üzerine saldırtmanın mümkün olamayacağını" vurgulamıştır.

Doğu cephesinin bu şekilde tasfiye edilmesinden sonra, güney, cephesi de 20 Ekim 1921'de Fransa ile imzalanan Ankara Anlaşması ile tasfiye edilmiş ve Fransız kuvvetleri beraberlerinde getirdikleri Ermeni lejyonunu ve mahallî komitecileri yanlarına alarak çekilmişler, mahallî Ermeni halkının büyük kısmını da adeta zorla beraber götürüp Lübnan'a yerleştirmişlerdir. Aynı olaya Hatay'ın anavatana katılmasında da şahit olunacaktır.

24 Temmuz 1923'de imzalanan ve Sevr'in yerini alan Lozan Anlaşmasında ise Ermeniler hakkında hiçbir hüküm bulunmamaktadır.

Böylece mesele Lozan'da bütünüyle çözümlenmiş olmaktadır. Ermenilerin bugün Sevr'e dayalı olarak birtakım iddialarda bulunmaları da hiçbir anlam taşımamaktadır. Konuyu kapatırken, Sevr anlaşmasının taraf ülkelerce onaylanmamış olduğunu da hatırlamak yerinde olur.


KAYNAKLAR
1) SCHEMSI, Kara-; op. cit., p. 31.
2) SCHEMSI, Kara-; op. cit., pp. 31-32.
3) URAS, Esat-; a.g.e. sayfa 682 - 683



Türkler Tarih Boyunca Her Zaman Ermenilere Baskı ve Zulüm mü Yapmışlardır?

Ermeni propagandası, sözde "soykırım" iddiasını tarihi bir zemine oturabilmek amacıyla, Türklerin tarih boyunca her zaman gayrimüslimlere ve Ermenilere kötü muamele ettiğini savunagelmektedir. Zira, bu iddiada bulunmadıkça "600 yıldır Ermenilerle birlikte yaşayan Türklerin, durup dururken, nasıl olup da bir günde Ermenileri topyekün imha etmeye karar verdikleri" sorusunu yanıtlayamayacakları kanısındadırlar. Ermenileri bu iddiaya sarılmaya yönelten bir başka etken de meseleyi tahrif ederek bir "Hıristiyan-Müslüman mücadelesi"ne dönüştürmek ve böylece Hıristiyanlık dünyasının desteğini peşinen kazanabilmek arzusudur.

Ermenilerin uğradıkları Bizans zulmü nedeniyle, Türklerin Anadolu'ya girmelerini bir bayram havası içinde karşıladıklarını kendi tarihçileri yazarlar. Nitekim, Selçuklular Bizans'ın ezmeye ve yok etmeye çalıştığı Ermeni kilisesini himaye etmeye başlamış, Ermeni kilisesi, manastırları ve ruhban sınıfına Bizans tarafından konulan ağır vergileri kaldırarak bunları vergiden muaf tutmuş, Ermeni toplumunu ibadet, eğitim ve içişlerinde serbest bırakmış, içişlerine müdahale etmemiş ve Ermenileri Müslüman olmaya hiçbir zaman zorlamamışlardır. Ermeni ruhanî lideri Selçukluların bu tutumu karşısında Sultan Melikşah'ı ziyaret ederek şükranlarını bildirmiştir. Özetle, Ermeniler bu dönemde gerek toplum olarak varlıklarını, gerek din ve kiliselerini Türkler sayesinde koruyabilmişlerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:07 am

Bu olgu, bizzat Ermeni tarihçilerince de iftiharla dile getirilmiştir. Ermeni tarihçi Urfalı Mateos 129 sayı kroniğinde Selçuk Sultanı Melikşah'tan şöyle söz etmiştir:

"Melikşah'ın kalbi Hıristiyanlara karşı şefkat ve iyilikle doluydu. İsa'nın evlatlarına çok iyi davrandı. Ermeni halkına refah, barış ve mutluluk getirdi1."

Mateos, Sultan Kılıç Aslan'ın ölümünden sonra ise şunları yazmıştır:

"Kılıç Aslan'ın ölümü Hıristiyanlar yasa boğmuştur. Zira bu Sultan yüksek karakterli ve hayırsever bir insandı."

Selçuklu Türklerinin Ermenilere ne kadar iyi davrandıkları Taşirk ailesi gibi bazı Ermeni beylerinin kendiliklerinden Müslümanlığı kabul etmelerinden ve Türklerle birlikte Bizans'a karşı çarpışmalarından da bellidir.

Türklerin gayrimüslimlere iyi muamele etmeleri ifadesini İslâm-Türk felsefesinde bulmaktadır. Bu felsefeyi şu şekilde özetlemek mümkündür: Türkler, Müslüman olmayan kavimlerin yaşadıkları topraklan kendi ülkelerine kattıklarında bu bölgeler halkı ile zimma adı verilen bir anlaşma yapmaktadırlar. Müslüman olmayan halkın hak ve hukuku bu anlaşma ile güvence altına alınmakta ve bu halka zımmî denmektedir. Böylece diğer dinlerden olan insanlara o zamana kadar tanık olunmamış bir hoşgörü ile davranılmaktadır.

Bu dönemin Yunus Emre ve Mevlâna Celaleddin Rumî gibi büyük düşünürlerinin "72 millete bir göz ile bakan" ve "ne olursan ol, yine gel" diyen insanlık ve hoşgörüye dayalı felsefeleri de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Hıristiyanlar arasında mezhep kavgaları ve özellikle Bizans'ın Ermenilere yaptığı zulüm göz önünde tutulduğunda bunun ne denli insanca bir yaklaşım olduğu ortadadır.

Osmanlı Devletinin kuruluşu, gelişmesi ve özellikle İstanbul'un fethi sonucu Bizans'ın yıkılmasıyla Ermeniler için tarihlerinin hiç bir döneminde yaşamadıkları yeni bir çağ açılmış, üzerindeki dinsel, siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel her türlü baskı kalkmış ve barış, güven ve refah dönemi başlamıştır.

Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti Türk kökenli, İslâmi yapıya sahip ve çok uluslu bir devlettir. Bu çok uluslu yapı içinde Türkler kadar, diğer uluslara da yer vardır. Nitekim, ilk Osmanlı Padişahı Osman Bey Ermenilerin Bizans'ın zulmünden korunmaları için Anadolu'da ayrı bir toplum olarak örgütlenmelerine izin vermiş ve Batı Anadolu'daki ilk Ermeni dinî merkezi Kütahya'da kurulmuştur. Bursa'nın alınarak başkent yapılması üzerine bu dinî merkezi Kütahya'dan Bursa'ya taşınmış ve Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra Bursa'daki Ermeni dinî lideri Hovakim 1461'de İstanbul'a getirilmiş ve Fatih'in fermanı ile İstanbul'da bir Ermeni patrikhanesi kurulmuş2.

Bunu izleyerek han, Kafkasya, Doğu ve Orta Anadolu, Balkanlar ve Kırım'dan İstanbul'a Ermeni göçleri başlamış ve Osmanlı imparatorluğu Ermeniler için bir çekim merkezi haline gelmiştir. Görüldüğü gibi, Ermeni toplumu ve kilisesi Osmanlı Devletinin gelişmesine paralel olarak gelişmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu Gregoryen Ermenileri "millet" adı altında örgütlemiş ve kendi dinî liderlerinin yönetimine bırakmıştır. Fatih Sultan Mehmet Ermeni Patrikhanesini kuran fermanında, Patriğin imparatorlukta yaşayan bütün Ermenilerin hem ruhanî, hem cismanî lideri olduğunu hükme bağlamıştır.

Ermeniler Müslümanlara verilen her türlü haktan yararlandıkları gibi, bazı ayrıcalıklara da sahip olmuşlar, örneğin askere alınmamışlardır. Askere alınmamaları ise Ermeni ailelerinin sürekliliğini ve dolayısıyla refaha kavuşmalarını sağlamıştır.

Müslümanlarla gayrîmüslimlerden haraç ve cizye vergileri alınmış, buna karşılık Müslümanların tâbi oldukları zekât ve öşür vergilerinden muaf tutulmuşlardır. Haraç ve cizye vergilerinin Ermeni toplumuna nasıl dağıtılacağının tespiti de dini liderlere bırakılmıştır.

Ermenilere, din, kültür, eğitim ve hayır işlerini yürütebilmeleri için gerekli mali güçlerinin yetişmemesi halinde Osmanlı yönetimi yardımda bulunmuş, Patrikhanenin açıklarını kapatmış, Ermeni kurumlarına malî destek sağlamıştır. Bu vakıf sistemi bugün de muhafaza edilmektedir.

Burada şu noktaya da işaret etmek istiyoruz: Ortodoks Rumlar Ermenilerden önce örgütlendiklerinden, Ortodoks Rumlar dışında kalan tüm diğer Hıristiyan unsurlar Etmeni sayılmıştır. Bu unsurlar arasında Anadolu'daki Pavlakiler (Paulicien) ve Yakubîler ve Balkanlardaki Bogomiller gibi Ermenilikle hiç bir ilişkileri bulunmayan Hıristiyanlar da yer almıştır. Bu olgunun özellikle Osmanlı İmparatorluğundaki Ermeni nüfusuna ilişkin tartışmalarda göz önünde tutulması gerekmektedir.

Ermeni toplumu kendisine tanınan hak ve ayrıcalıkları başarıyla kullanarak hızla gelişmiş ve refaha kavuşmuş, ayrıca Türk-Osmanlı kültür, yaşam tarzı ve yönetim biçimini de benimseyerek kısa zamanda Osmanlıların güvenine lâyık olmuş ve "millet-i sıdıka" unvanına hak kazanmıştır. Osmanlı Ermenileri bu unvan sayesinde iş hayatında olduğu gibi, kamu hizmetlerinde de önemli yerlere gelmişlerdir.

Osmanlı tarihi Ermenilerden 29 Paşa, 22 Bakan, 33 milletvekili, 7 Büyükelçi, 11 Başkonsolos ve Konsolos, 11 Üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur kaydetmektedir. Ermeni Bakanlar arasında Dışişleri, Maliye, Ticaret ve Posta Bakanları gibi son derece önemli ve kilit mevkilerde bulunanlar olmuştur3.

Ermeniler Osmanlı-Türk sanat, kültür ve müziğine önemli katkılar yapmışlar, ünlü sanatçılar yetiştirmişlerdir. Bu sanatçılar bugün de Türkiye Ermenileri ve Türkler için övünç kaynağı olarak anılmaktadır.

Burada, dünyadaki ilk Ermeni matbaasının da XVI. yüzyılda İstanbul'da kurulduğunu belirtmek yerinde olur.

Böylece, Ermeniler, Türkler başta olmak üzere, İmparatorluğun tüm unsurlarıyla XIX. yüzyıl sonlarına kadar barış ve güven içinde yaşamışlar, Osmanlı yönetimiyle ilgili hiçbir şikâyet ya da sorunları olmamıştır.

Bununla birlikte, zaman zaman kendi aralarında iç çekişmelere düşmüşlerdir. İstanbul'un fethinden önce ve hemen sonra Anadolu ve Kırım'dan İstanbul'a gelen ve "Yerli" denilen Ermeniler ile İran ve Kafkasya'dan gelen ve "Doğulu" ya da "Taşralı" denilen Ermeniler Patrik seçimi nedeniyle mücadeleye girişmişler, birbirlerini Osmanlılara şikâyet etmişler ve yönetimin kendi lehlerine müdahalesini sağlamaya çalışmışlardır.

Osmanlılar ise Ermeni grupları ve iç sorunları karşısında ısrarla tarafsız kalmışlardır. Bu mücadeleyi "Doğulu"ların kazanması üzerine Patrikliğe ruhani olmayan kişiler de getirilmeye başlanmış, mevki ve unvan çatışması kimi zaman kanlı kavgalara dönüşmüştür. Osmanlılar bu aşamada duruma müdahale etmişler ve Ermenilerin birbirlerini kırmasını önlemişlerdir.

Mezhep kavgaları Ermenileri birbirlerine düşüren bir diğer etken olmuştur.

Özellikle yabancı müdahaleler sonucu Ermeniler arasında Katoliklik ve Protestanlığın yayılması Gregoryen Ermenilerde büyük bir infial uyandırmış ve Gregoryen Ermeniler Osmanlı yönetimine başvurarak bu durumun önlenmesini istemişlerdir. Osmanlı yönetimi Ermenilerin iç sorunu saydığı bu gelişmeye müdahale etmeyince yine kanlı kavgalar görülmüş ve Protestanlığı kabul eden Ermeniler Çuhacıyan ve Tahtacıyan adlı Patrikler tarafından aforoz edilmişlerdir4.

Daha sonra Katolikler arasında da Vatikan'a bağlı olup olmamak konusunda çatışmalar çıkmış, Papa Vatikan'a bağlı olmayan Ermenileri aforoz etmiş, Osmanlı yönetimi duruma müdahale ederek 1888'de bu iki Katolik grubu barıştırmıştır.

Osmanlıların gayrîmüslimlere gösterdiği bu engin hoşgörü İmparatorluğu, çöküş yıllarına kadar, dinî zulümden kaçan bütün insanlar için her zaman sığınılabilecek bir ülke haline getirmiştir. Bir mezhepteki Hıristiyanların zulmüne uğrayan diğer mezhepteki Hıristiyanlar ile Katoliklerin ağır işkencelerine manız kalan Musevîler kurtuluşu Osmanlılara sığınmakta bulmuşlardır. Bunun en belirgin örneği, gerek 15. yüzyıl sonlarında İspanya'nın Katoliklerce yeniden işgalini müteakip, gerek daha sonraki yüzyıllarda Fransa, Orta Avrupa ve Rusya'daki Hıristiyan baskısından kaçan Musevilerin Osmanlı İmparatorluğuna göç etmeleridir.

Gerçekler böyle olduğuna göre, Türklerin gayrimüslimlere ve Ermenilere kötü muamele ettikleri, baskı yaptıkları ve ezdikleri gibi iddialar ileri sürmek için herhalde mantık, vicdan, sağduyu, hakkaniyet ve tarih bilgisinden yoksun bulunmak ya da önyargılı olmak gerekir, çünkü başka bir izah tarzı yoktur. Tarihin bu iddiayı yalanladığı çok sayıda yabancı tarihçi ya da yazarın eserlerinde de onaya konulmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:08 am

Asoghik ve Mateos'dan Voltaire, Lamartine, Claide Farrere, Pierre Loti, Nogueres, İlone Caetani, Philip Ntarshall Brown, Michelet, Sir Clıarles Wilson, Politis, Arnold, Bronsart, Roux, Grousset, Edgar Granville, Garnier, Toynbee, Lewis, Price, Bombaci ve Shaw'a kadar uzanan ve bazılarına hiç de Türk dostu damgası vurulmayacak pek çok tarihçi ve yazar Türklerin bu konudaki hakkını teslim etmişlerdir. Bunlardan bazı örnekler şöyledir:

Voltaire:

"Büyük Türk çeşitli dinlerden 20 milleti barış içinde yönetmektedir Türkler Hıristiyanlara savaşta ılımlı, zaferde yumuşak olmayı öğretmişlerdir"

Philip Marchall Brown:

"Türkler kazandıkları büyük zafere rağmen fethettikleri yerlerin halkına, kendilerini kendi yasa ve gelenekleri uyarınca yönetme hakkını cömertçe bahşetmişlerdir."

Venizelos Hükûmetinin Dışişleri Bakanı Politis:

"Türkiye'deki Rumların çıkarları Türklerden başka hiçbir güç tarafından bu kadar iyi korunamazdı."

J.W. Arnold:

"Türk ordularının fethettikleri yerlerde din ve kültüre müdahale etmediği tarihin inkar edemeyeceği bir gerçektir."

Alman Generali Bronsart:

"Türkler; kendilerine dokunulmadığı takdirde, başka dinlerden olanlara karşı dünyanın en hoşgörülü insanlarıdır."

Son olarak şu örneği verelim: Napolyon Bonapart, Akka yenilgisi üzerine Osmanlı İmparatorluğundaki Katolik Ermenileri yönetime karşı ayaklandırmayı ve bir tür intikam almayı düşünür. Bunun mümkün olup olmayacağını İstanbul'daki Büyükelçisi Sebastiani'den sorar. Büyükelçinin yanıtı çok açık ve kesindir:

"Ermeniler hayatlarından o kadar memnundurlar ki, buna imkan yoktur"


DİPNOTLAR
1) URFALI MATEOS, (Mathieu d'Edesse); Chronicles. No.129.
2) URAS, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1976, sayfa. 149.
3) Türk Ermenilerinden Gerçekler, Jamanak Yayını. İstanbul, 1980, sayfa 4 ve KOÇAŞ, Sadi; Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk - Ermeni İlişkileri. Ankara, 1967. sayfa 92 -I 15.
4) SCHEMSI, Kara-; Turcs et Armeniens devant l'Histoire, Genere. Imprimeric Nationale, 1919, sayfa 19.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:08 am

Türkler Ermenileri 1890'lardan İtibaren Katletmeye mi Girişmişlerdir?

19. yüzyılın ikinci yarısında bir "Ermeni Sorunu"ndan söz edilmeye başlandığını görmekteyiz. Ancak, "Ermeni Sorunu" için bir başlangıç noktası aramak gerekirse, bunun 1856 Islahat Fermanı ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bunun izleyen Ayastefanos (Yeşilköy) Anlaşması ve Berlin Konferansında bulmak mümkündür. Ancak biz, biraz daha gerilere, 1820'lere kadar gitmenin meselenin anlaşılması bakımından daha yararlı olacağı kanısındayız.

Çarlık Rusyası bu dönemde dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak ortaya çıkmaktadır. Bu emperyalist güç komşu olduğu Osmanlı Devleti topraklarını bir tür doğal gelişme alanı olarak kabul etmekte olup Osmanlıların sırtından güneye ve güneybatıya yayılmak peşindedir. Nitekim, Yunanistan'ın Osmanlılardan ayrılarak bağımsız olması büyük ölçüde Rusya'nın bu politikası sonucudur. Bu politikanın başta gelen unsurlarından biri de, Rusya'ya göre, Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaktır. Bu ise, Rusları Ortodoks Rumların yanı sıra Gregoryen Ermenilerle de ilgilenmeye sevk etmektedir.

Rusya, Batı'da Balkanlara nüfuz etmeye çalışırken, Doğu'da da Kafkasya'ya inmektedir. Bu gelişme Katkasya'daki Eçmiyazin (Vagrsabat: Erivan'ın batısında) Ermeni kilisesini Rus tesiri altına sokmaya başlamıştır. Eçmiyazin ise Gregoryen Ermenilerin büyük çoğunluğunun bağlı oldukları dinsel merkezdir.

Eçmiyazin Kilisesi kısa sürede Rus nüfuzuna girmiş, hatta Katogikos Nerses Aratarakes 60 bin kişilik bir Ermeni kuvvetinin başında 1827-28 Rus-İran Savaşına Ruslar safında katılmıştır.

Rusların Osmanlı Ermenilerine sızmaya çalışması da Eçmiyazin Kilisesi aracılığıyla olmuş ve 1844'den itibaren İstanbul Ermeni Patrikhanesindeki ayinlerde Eçmiyazin Katogikosu'nun adı anılmaya başlamıştır.

Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaya niyetlenen yalnız Rusya değildir. İngiltere ve Fransa da Osmanlı Ermenilerini Protestanlık ve Katolikliğe kazanmak amacındadırlar. Bunda başarılı olmaları üzerine 1830'da İstanbul'da Etmeni Katolik Kilisesi, 1847de de Protestan Kilisesi kurulmuştur. Ancak ne bu gelişmeler olup biterken, ne de 1856'da Islahat Fermanı ilân edilirken bir "Ermeni Sorunu" söz konusu değildir.

Toplumsal düzenin Batı modelinde yeniden örgütlenmesi anl¤¤¤¤¤ gelen Islahat Fermanı müslümanlarla gayrîmüslimleri aynı statüye getiriyor ve gayrimüslimlere tanınmış bulunan ayrıcalık ve ruhani muafiyetlere de bu nedenle son veriyordu. Bu Ferman üzerine Ermeni Patrikhanesince hazırlanan Etmeni Milleti Nizamnamesi Osmanlı Hükümetine sunulmuş ve 29 Mart 1862'de onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Nizamname ile Ermeni toplumunun içişlerini görüşmek üzere 140 üyelik bir meclis kurulmuş, bunun 20 üyesinin İstanbul kilisesi mensuplarından, 80 üyesinin İstanbul'daki kilise cemaatlerinden ve 40 üyesinin taşradan seçilmesi öngörülmüştü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:09 am

Islahat Fermanı Rusya'nın yanı sıra, İngiltere ve Fransa'ya da Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiş, bu ise Rusya'yı Ermenilerle ilgisini yoğunlaştırmaya yöneltmiştir.

Bu ilginin altında bu devletlerin Ermenilere duydukları sempati değil, kendi emperyalist çıkarları yatmaktadır. Bunun neden böyle olduğunu görmek için dünyada o dönemde mevcut güç ilişkilerine ve nüfuz mücadelesine bakmak lâzımdır.

Bu nüfuz ve çıkar mücadelesinin önemli alanlarından biri de Osmanlı Devletidir. İzlenen yeni politikanın temel taşlarından biri ise Osmanlı Devletindeki Hıristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri Osmanlılara karşı kullanmak olmuş ve Ermenilere, gerçekleşmeyeceği kendilerince de bilinmesine rağmen, Doğu Anadolu'da hayalî bir Ermenistan vaat edilmiştir.

"Ermeni Sorunu"nun 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ve Osmanlıların bu savaşı kaybetmeleri sonucu meydana gelen gelişmeler üzerine çıkması bunun belirgin kanıtıdır.

Savaş sona ererken İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Eçmiyazin Katogikosluğu aracılığıyla Rus Çarı'ndan Rusya'nın Doğu Anadolu'da işgal ettiği toprakları Osmanlılara geri vermemesini istemiş, bununla da yetinmeyerek savaş sonunda Ayastefanos'daki Rus karargâhına gidip Grandük Nikola ile görüşmüş ve Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından ilhâkını bu olmazsa bölgeye Bulgaristan'a olduğu gibi özerklik verilmesini, bu da mümkün değilse bölgede Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını ve bu ıslahat tamamlanana kadar Rus ordusunun geri çekilmesinini talep etmiştir. Patriğin son talebi Ruslarca kabul edilmiş ve Ayastefanos Anlaşmasına 16. Madde olarak girmiştir1.

Patrik Varjabedyan'ın Osmanlı vatandaşı olduğunu hatırlatmaya sanırız gerek yoktur.

Doğu Anadolu'daki Rus işgali Rusya'ya Osmanlı Ermenileri üzerindeki etkisini arttırma olanağı sağlamış ve Rus ordusundaki Ermeni subaylar Osmanlı Ermenilerini devlet aleyhine kışkırtmaya çalışmış ve Ermenilere "Balkanlardaki Hıristiyanlar gibi "Osmanlılardan ayrılarak kendi muhtar devletleri kurabileceklerini" telkin etmişlerdir.

Rusların niyetini sezen İngiltere Ayastefanos Anlaşmasına karşı çıkmıştır. Zira, Doğu Anadolu'da Rusya himayesinde kurulacak bir Ermenistan İngiltere'nin Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğini tehlikeye düşürecektir. Bunun üzerine İngiltere, Osmanlılardan Kıbrıs'ı kopararak bunun karşılığında Ayastefanos Anlaşmasının değiştirilmesini sağlamış ve Berlin Konferansında Rusya'nın Kars, Ardahan ve Batum dışında işgal ettiği topraklardan hemen geri çekilmesi ve Ermeni ıslahatının bunun ardından yapılması kararlaştırılmış, üstelik ıslahatın 5 büyük devletin denetiminde uygulanması öngörülmüştür. Bu tarihten itibaren İngiltere "Ermeni ıslahatı"nı kendi meselesi olarak görecektir.

Berlin Konferansına İstanbul Ermeni Patrikhanesinden de bir heyet katılmış ve isteklerini kabul ettiremeyen bu heyet İstanbul'a "mücadele ve ayaklanmaya girişilmedikçe hiç bir şey elde edilemeyeceği" yargısıyla dönmüştür2.

Ayastefanos Anlaşması ile eline geçirdiği büyük fırsatı Berlin Konferansı ile kaybeden, ayrıca Batı' da Yunanistan ve Bulgaristan'ı İngiliz nüfuzuna terk etmek zorunda kalan Rusya Doğu Anadolu'yu doğrudan ilhak etmeyi amaçlayan bir politika izlemeye başlamış, bu politikasında yine Ermenileri kullanmayı denemiştir.

İngiltere ve Rusya'nın Ermeniler üzerindeki mücadelesi, Türk düşmanlığıyla ünlü Fransız yazar Rene Pinon'un şu sözleriyle açıkça görülmektedir:
"Rus ve İngiliz nüfuzu Ermenilerin sırtında çarpışmıştır. Ermenistan İngiltere'nin elinde Rus yayılmacılığına karşı ileri bir karakol olmuştur."

1880'de İngiltere'de Gladstone Hükûmeti'nin iktidara gelmesi bu mücadeleyi daha da yoğunlaştırmıştır. İngiltere artık Rusya'ya karşı Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü korumak politikasını terk etmiş ve Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp kendisine dost küçük devletler kurmayı ve bunları Rusya'ya karşı tampon olarak kullanmayı öngören bir politikayı benimsemiştir. İngiltere'ye göre bu tampon devletçiklerden biri de Ermenistan olacaktır.

Bu yeni politikanın ilk sonuçları İngiliz basınında Doğu Anadolu'dan Ermenistan diye söz edilmesi, Doğu Anadolu'nun en ücra köşelerinde bile İngiliz Konsoloslukları açılması, bölgedeki Protestan misyonerlerin sayısının hızla artması ve Londra'da bir İngiliz-Ermeni Komitesinin kurulmasıyla görülmüştür. Rusya ve İngiltere'nin Ermenileri kendi emellerine nasıl alet ettikleri çok sayıda Ermeni ve yabancı kaynak tarafından da belgelenmiştir.

Ermeni Patriği Horen Aşıkyan "Ermeni Tarihi" adlı eserinde şunları yazmıştır: "Türkiye'nin çeşitli yerlerine dağılmış çok sayıda Protestan misyoner İngiltere lehine propaganda yapmakta, Ermenilerin İngiltere sayesinde muhtariyete kavuşacaklarını ileri sürmektedirler. Kurdukları okullar gizli tasarıların yuvasıdır."

Ermeni din adamı Hrant Vartabed'e göre de "Osmanlı ülkesinde Protestan topluluklar kurulması ve bunların İngiltere ve ABD tarafından himaye edilmesi uygarlık iddiasındaki Batılı güçlerin en kutsal duygu olan din duygusunu bile sömürmekten kaçılmadıklarını göstermektedir." Vartabed, Eçmiyazin Katogikos'u V. Kevork'u da Çarlık Rusya'sına alet olmak ve Anadolu Ermenilerine ihanet etmekle suçlamıştır3.

Bir başka teşhis İstanbul'daki Fransız Büyükelçisi Paul Cambon'a aittir. Cambon 1894'de Paris'e gönderdiği bir raporda şöyle demektedir:

"Gladstone gayri memnun Ermenileri örgütlemiş, disiplin altına almış, onlara destek vaadinde bulunmuştur. Bundan sonra propaganda komitesi ilhamını aldığı Londra'ya yerleşmiştir."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:10 am

Jean-Paul Ganier şunları söylemektedir:

"Millet-i Sadıka diye adlandırılan Ermeniler, Ruslar ve Protestan misyonerlerce tahrik edilmiş ve Berlin Konferansına sanki zulüm görmüş bir halkmış gibi başvurmuşlardır."

Edgar Granville, "Rus tahrikinden önce Osmanlı ülkesinde hiç bir Ermeni hareketi olmadığı; Çar himayesinde bir Ermenistan gibi hayaller yüzünden masum insanların acı çektiklerini" kaydetmiş ve "asıl büyük canilerin Çarlar olduklarını", "Ermeni hareketlerinin Doğu Anadolu'nun Rusya'ya ilhakını amaçladığını" vurgulamıştır.

Ermeni yazar Kaprielian Ermeni Krizi ve Yeniden Doğuş adlı kitabında "ihtilâl vaad ve telkinlerini Ruslara borçlu olduklarını" iftiharla belirtmiştir.

Taşnak yayın organı Hairenik, 8 Haziran 1918 tarihli sayısında şu itirafta bulunmaktadır:

"Türkiye'deki Ermeniler arasında ihtilâlci ruhun uyanması Rus kışkırtmaları sonucudur. Rusya (...) sınır halklarında her türlü merkezkaç eğilimi teşvik etmiştir."

Bu gerçekler karşısında, Ermeni sorunun ardında emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğunu parçalama ve paylaşma politikalarının yattığını söylemek güç olmayacaktır.

Bu politika çerçevesinde 1880'den itibaren Doğu Anadolu'da bazı Ermeni komiteleri kurulmaya başlamış, Van'da "Kara Haç" ve "Armenakar", Erzurum'da "Vatan Koruyucuları" adlı komiteler teşkil edilmiştir. Bu komiteler yerel düzeyde kalmış ve Osmanlı yönetiminden bir şikâyeti olmayan ve refah ve barış içinde yaşamaya devam eden Ermeni halkının büyük çoğunluğunun bu faaliyete rağbet etmemesi nedeniyle etkili olamamış ve zamanla varlıkları da sona ermiştir.

Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olamayınca, bu kez bir başka yol denenmiş ve Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulmuştur. Böylece 1887'de Cenevre'de Hınçak, 1890'da Tiflis'de Taşnak Komiteleri onaya çıkmıştır. Bu komitelere hedef olarak Anadolu toprakları ve amaç olarak Osmanlı Ermenilerini "kurtarmak" gösterilmiştir.

Ermeni propagandasının bugünkü öncülerinden Louise Nalbandian Hınçak Komitesi için şöyle demektedir:

"(Ermeni) Halkın(ın) duygularını harekete geçirmek için tahrik ve teröre ihtiyaç vardır. Halk, düşmanlarına karşı kışkırtılacak ve aynı düşmanın misilleme faaliyetlerinden yararlanılacaktı. Terör, halkı korumak ve Hınçak progr¤¤¤¤¤ güven duymasını sağlamak için bir yöntem olarak kullanılacaktı. Parti (komite), Osmanlı Hükümetini terörize etmeyi amaçlamıştı. Bu suretle rejimin prestiji azaltılacak ve tam anlamıyla dağılması için çaba harcanacaktı. Terörist taktiklerin tek odak noktası hükümet olmayacaktı. Hınçaklar, o sırada hükümet hesabına çalışan en tehlikeli Ermeni ve Türkleri öldürmek istiyor ve bütün casus ve muhbirleri yok etmeye çalışıyorlardı. Parti (komite), bütün bu terörist faaliyetlerde bulunabilmek üzere kendisine özgü bir kuruluş meydana getirecekti4."

K.S. Papazian ise Taşnak Komitesi hakkında şunları yazmaktadır:

"Komitenin programı isyan yoluyla Türkiye Ermenistan'ına siyasî ve ekonomik özgürlük sağlamaktı... Komitenin 1892 yılında yapılan Genel Kurulunda kararlaştırılan programın 8. metodu Hükümet yöneticilerini ve hainleri terörize etmek, 11. metodu ise Hükümet kuruluşlarını tahrip etmek ve yağmalamaktı.5"

Taşnak kurucularından ve ideologlarından Dr. Jean Loris-Melikoff, "Komitenin çıkarlarının Ermeni toplumunun çıkarlarından önde geldiğini ve amaçlarının gerçekleşmesi uğruna zengin Ermenilerden terör yoluyla para toplandığını" kabul etmektedir6.

Yine Taşnak ideologlarından Varandian, "Histoy of the Dahnagizoutune" (Paris,1932) adlı kitabında aynı itiraflarda bulunmaktadır.

Ermeni yazarların da açıkça kaydettikleri gibi amaç Anadolu'da isyanlar çıkarmak, yöntem ise terördür. Ermeni komiteleri bu programlarını uygulamaya koymak için zaman kaybetmemişler ve çeşitli ayaklarıma girişimlerinde bulunmuşlardır.

Ayaklanma teşebbüsleri önce Hınçaklardan gelmiş, daha sonra Taşnaklar da bu yolu izlemişlerdir. Bütün ayaklanma girişimlerinin ortak özelliği bunların Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitecilerle planlanmış ve gerçekleştirilmiş olmasıdır.

İlk isyan 1890'daki Erzurum isyanıdır. Bunu yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'de Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'de Sasun isyanı, 1895'de Babıâli gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankasının işgali, 1903'de 2. Sasun isyanı, 1905'de Padişah Abdülhamid'e suikast teşebbüsü. 1909'da Adana isyanı takip etmiştir.

Bütün bu isyan ve olaylar Ermeni Komitelerince Ermenilerin "Türklerce katledilmesi" olarak tanıtılmış ve Batı ülkelerine, Hıristiyan kamuoylarına bu şekilde yansıtılarak büyük bir gürültü koparılmıştır. Bu amaçla hiçbir yalandan kaçınılmamış, olaylar tahrif edilmiştir. Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar dağılmış Hıristiyan misyonerler ile büyük devletlerin Konsoloslukları ve İstanbul'daki Büyükelçilikler bu propagandanın batı kamuoylarına iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük bir rol oynamışlardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:10 am

Buna Batı basının bu yoldaki yayınlan da eklenince, Hıristiyan kamuoyları Ermenilerin gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmayan mesajlarını benimsemeye başlamışlardır. Esasen, kendi devletlerinin politikaları da bu mesajların benimsenmesini gerektirmekteydi. Üstelik, Batı'ya göre bu "Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki bir çatışmaydı ve vahşi Müslümanlar masum Hıristiyanları katletmekteydi." Öyle ise, yapılacak iş Müslümanlara karşı Hıristiyan Ermenileri desteklemek ve himaye etmekti. Gerçekten de böyle yapılmıştır.

Ancak meselenin aslının hiç de böyle olmadığı ve Ermeni komitelerinin bu propagandasının altında büyük devletleri Osmanlılara karşı silâhlı müdahaleye zorlamak amacının yattığı belgelerle sabittir.

İstanbul'daki Ermeni Patriği daha 6 Aralık 1876'da İngiliz Büyükelçisi Elliot'a "eğer Avrupa'nın bu işe müdahalesi dikkatinin çekilmesi için ihtilâl isyan çıkarmak lâzımsa, bunu yapmanın hiç de zor olmadığını" söylemiştir7.

İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Currie 28 Mart 1394'de İngiliz Dışişlerine şu raporu göndermiştir:

"Erzurum'daki ihtilâlcilerin hedefi karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini temin etmek ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahale etmesini sağlamaktır8."

Erzurum'daki İngiliz Konsolosu Graves 28 Ocak 1895'de İstanbul'daki İngiliz Büyükelçiliğine yolladığı mesajda, "Komitelerin amaçlarının genel bir memnuniyetsizlik yaratarak Türk Hükümeti ve halkının hayali acılarına, dolayısıyla durumu düzeltme gereğine çekmek" olduğunu bildirmiştir9.

Yine Graves New York Herald Muhabiri Sydney Whitman'ın "eğer bu memlekete hiç bir Ermeni komitecisi gelmemiş olsaydı ve Ermenileri isyana kışkırtmasaydılar, bu çarpışmalar olur muydu?" şeklindeki sorusuna şu yanıtı vermiştir:

"Tabîî ki hayır; sanmam ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun.10"

Van'daki İngiliz Muavin Konsolosu Williams 4 Mart 1896 tarihli yazısında "Taşnak ve Hınçakların kendi vatandaşlarını terörize ettiklerini, aşırılık ve çılgınlıklarıyla Müslüman halkı kışkırttıklarını,reformların uygulanması için girişilen tüm çabaları felce uğrattıklarını ve bütün Anadolu'da olup bitenlerden Ermeni komitelerinin cinayetlerinin sorumlu olduğunu" belirtmiştir11.

Adana'daki İngiliz Başkonsolosu Doughty Wily 1909'daki bir raporunda "Ermenilerin yabancı müdahaleyi sağlamaya çalıştıklarını" yazmıştır12.

Bitlis ve Van'da Rus Başkonsolosluğu yapan General Mayewski 1912 tarihli bir raporunda şunları kaydetmiştir:

"1895 ve 1896 yıllarında Ermeni komiteleri Ermenilerle yerel halk arasında öyle bir kuşku yaydılar ki, bu bölgelerde herhangi bir reformun yürütülmesi imkansız hale gelmişti. Ermeni din adamları hemen hemen hiçbir dini eğitim gayreti içinde değillerdi. Buna karşılık, milliyetçilik fikirlerini yaymak için çok çalıştılar.

Bu tür düşünceler esrarengiz manastırların duvarları içinde gelişti ve dini görevlerin yerini Hıristiyanların Müslümanlara olan düşmanlığı aldı. 1895 ve1896 yıllarında Asya Türkiye'sinin pek çok vilâyetinde çıkan ayaklanmaların sebebi ne Ermeni köylülerin büyük sefaleti, ne de maruz bulundukları baskı idi. Zira bu köylüler komşularından çok daha zengin ve müreffehtiler:Ermenilerin ayaklanması şu üç sebepten ileri geliyordu:

1. Bunların siyasi konularda bilinen tekâmülleri,

2. Ermeni kamuoyunda milliyetçilik, kurtuluş ve bağımsızlık fikirlerinin gelişmesi,

3. Bu fikirlerin Batı hükümetlerince desteklenmesi ve Ermeni din adamlarının telkin ve çabalarıyla yayınlanması. 13"

Mayewski, Aralık 1912 tarihli bir başka raporunda, "Taşnak komitesinin Ermenilerle müslümanları birbirine düşürerek durumu karıştırmaya ve Rus müdahalesine zemin hazırlamaya çalıştığını" vurgulamıştır14.

Nihayet, Taşnak ideologu Varandian "Avrupa'nın müdahalesini sağlamak istediklerini" itiraf etmiş15, Papazian'da "isyanların amacının Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletinin içişlerine karışmalarını sağlamak olduğunu' yazmıştır16.

Ermeni komiteleri her isyanı, bu isyandan hemen sonra Avrupalıların müdahalede bulunacakları propagandasıyla çıkarmışlardır. Bu propagandaya komitecilerden bazıları da inanmış, Osmanlı Bankasının işgali olayında saatlerce İngiliz donanmasının gelişini gözleyen komiteci Armen Aknomi kaderine küserek intihar etmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:11 am

Gerek Ermeni yazar ve komitecilerin, gerek Ermenileri destekleyen İngiliz ve Rus diplomatlarının ifadelerinden de açıkça görüldüğü üzere, Ermeni ayaklanmasının nedeni ne sefalet, ne ıslahat, ne de baskıya tâbi tutuldukları iddiasıdır. Ayaklanmanın nedeni Batılılar ile Rusya'nın Ermeni komiteleri ve kilisesi ile işbirliği halinde Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak istemeleridir.

Osmanlılar ise bu isyanlar karşısında, her devletin yapacağını yapmışlar ve isyanları bastırmak için asilerin üzerine kuvvet göndermişlerdir. İsyanlar, Ermeni halkının çoğunluğunun komitelerin faaliyetini benimsememesi nedeniyle kısa sürede bastırılabilmiştir. Ancak, yukarıda da değinildiği gibi. her isyanın bastırılması yeni bir "katliam" olarak sunulmuştur.

Yakalanan komiteci teröristler yine büyük devletlerin yardımıyla serbest bırakılmışlardır. Zeytun isyanının, Osmanlı Bankası işgalinin ve padişah Abdülhamid'e yapılan suikast girişiminin ele başları büyük devletlerin müdahaleleriyle ellerini kollarını sallayarak Osmanlı topraklarını terk edebilmişler, üstelik düzenlenen sahte pasaportlarla yeni cinayetler işlemek üzere tekrar geri dönebilmişlerdir.

Ancak, gerek Ermeni komitelerinin, gerek büyük devletlerin gözden uzak tuttukları temel bir unsur vardır: Ermeniler adına talep edilen topraklarda yaşayan Ermeniler küçük bir azınlıktır.

Ermenilerin üzerinde özerk bir Ermenistan kurulmasını istedikleri 6 doğu vilâyeti Erzurum, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas'tır. Ermeni toprak istekleri zamanla gelişecek ve Adana, Halep ve Trabzon'u kapsayacaktır.

Buradan, hayalî bir Ermenistan vaadiyle Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırtan Rusya'nın kendi ülkesinde Ermenilere nasıl muamele ettiğini ve asıl niyetlerinin ne olduğunu kısaca belirtmekte yarar görüyoruz.

Rusya Kafkaslara indiğinde Kafkas Ermenilerini Ruslaştırmayı ve Ortodokslaştırmayı öngören bir politika izlemeye başlamıştır. Bu amaçla 1836'da Polijenia kanunu çıkarılmış, Eçmiyazin Katogikosluğunun yetkileri kısıtlanmış, Katogikos tayini Çarın görev alanına girmiştir. 1882'de Ermeni gazeteleri ile okulları kapatılmış, 1903'de ise bu kez Ermeni kilisesi, kurum ve okullarının mal varlığına el konulmuştur. Özetle, Rus Dışişleri Bakanı Lebonof Rostowski'nin ünlü deyimiyle "Ermenisiz bir Ermenistan" hedef alınmıştır. Bu deyimin, son yıllarda, bazı Ermeni yazarlarca Osmanlı Yönetimine atfedilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu husus da Ermeni propagandasının karakteri hakkında belirgin bir fikir verebilmektedir.

Rusya'nın Ermenilere yaptığı baskı ve zulüm gerek Ermeni, gerek yabancı yazarlarca ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Biz şu iki örneği vermekle yetiniyoruz:

Ermeni tarihçi Vartanyan Ermeni Harekâtının Tarihi adlı kitabında şunları yazmaktadır:

"Osmanlı Ermenisi Çarlık Rusyası Ermenisine göre gelenek, din, edebiyat ve dil itibariyle tamamen serbestti."

Edgar Granville de "Rus mezalimine karşı Ermenilerin fek sığınağının Osmanlı Devleti olduğunu" kaydetmektedir.

Rusya'nın asıl niyeti Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurulmasını sağlamak değil, bu toprakları ilhak etmektir. I. Dünya Savaşı içinde yapılan Osmanlı imparatorluğunun paylaşılması anlaşmalarında Ermenilerin üzerinde muhtar bir devlet kurmayı hayal ettikleri topraklar Rusya ve Fransa arasında taksim edilmiştir. Rus Çan de Eçmiyazin Katogikosu'na "Rusya'da bir Ermeni meselesi olmadığını' söyleyerek Rus niyetini açıkça dile getirmiştir.

Ermeni yazar Boryan bu hususu şu sözleriyle isabetle teşhis etmiştir:

"Çarlık Rusya'sı hiçbir zaman Ermeni muhtariyetini sağlamak istememiştir. Bu nedenle Ermeni muhtariyeti için çalışan Ermeniler aslında Rusya'nın Doğu Anadolu'yu ele geçirmesi için Çarlık ajanı olarak faaliyet göstermişlerdir."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:12 am

KAYNAKLAR
1) URAS, Esat-; a.g.e , sayfa 212- 215
2) URAS, Esat-; a.g.e , sayfa 250 - 251
3) SCHEMSİ, Kara-; a.g.e. pp. 20 - 21
4) NALBANDIAN, Luase-; Armenian Revolutionary Movement University of California Press, 1963, sayfa 110 - 111
5) PAPAZIAN K.S.-, Patriotism Perverted, Boston, Baikar Press1934 ; sayfa 14 - 15
6) Loris-Melikoff, Dr. Jean; La Revolution Russe et les Nouvelles Repobliques Transcaucasiennes, Paris 1920, sayfa 81
7) İngiliz Dışişleri Arşivi, F.O. 424/46, sayfa 205-206, No.336
İngiliz Mavi Kitabı, No.6(1894), sayfa 57.
9) İngiliz Mavi Kitabı, No.6(1894), sayfa.222-223
10) URAS,Esat-; a.g.e., sayfa 426
11) İngiliz Mavi Kitabı, No.8 (1896), sayfa 108.
12) SCHEMSI, Kara-; a.g.e., sayfa 11.
13) General MAYEWSKI-; Statistigue des Provinces de Van et de Bitlis.sayfa 11-13
14) SCHEMSİ, Kara-; a.g.e.sayfa11
15) VARANDIAN, Mikayel-; History of the Dashnagtzoutune, Paris 1932 sayfa 302 Papazian, K.S. age. Sayfa 19.
16) PAPAZIAN, K.S.-; a.g.e., sayfa 19.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:12 am

ürkler Ermenileri 1915'te Planlı ve Sistemli Bir "Soykırıma" Tabi Tutmuşlar mıdır?

I. Dünya Savaşının başlaması ve Osmanlı Devletinin 1 Kasım 1914'de İtilâf Devletlerine karşı Almanların yanında savaşa girmesi Ermenilerce büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Louse Nalbandian'ın belirttiği gibi. "Ermeni komiteleri için ivedi hedeflerini gerçekleştirecek topyekûn ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamandır.1"

Komitelerin I. Dünya Savaşında faaliyete geçmesinden kuşkulanan Osmanlı Hükümeti. savaş öncesinde, 1914 Ağustosunda Erzurum'da Taşnak yöneticileriyle bir toplantı yapmıştır. Taşnaklar bu toplantıda Osmanlıların savaşa girmesi halinde sadık vatandaşlar olarak Osmanlı orduları safında görevlerini yerine getirecekleri vaadinde bulunmuşlardır. Bu vaatlerini tutmamışlardır, zira bu toplantıdan önce Haziran ayında yine Erzurum da düzenlenen Taşnak Kongresinde Osmanlı Devletine karşı mücadelenin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır2.

Rusya Ermenileri de Rus ordusuyla birlikte Osmanlı Devletine saldırma hazırlıklarına başlamışlar, Eçmiyazin (Vagrsabat: Erivan yakınlarında) Katogikosu ile Kafkas Genel Valisi Vranzof-Daşkof arasında "Rusya'nın Osmanlılara Ermeniler için yapılacak ıslâhatı uygulattırması karşılığında, Rusya Ermenilerinin kayıtsız şartsız Rusya'yı desteklemeleri" yolunda mutabakata varılmış3.

Katogikos daha sonra Tiflis'te Çar tarafından kabul edilmiş ve Çar'a "Anadolu'daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk egemenliğinden ayrılarak özerk bir Ermenistan teşkil etmeleri ve bu Ermenistan'ın Rusya'nın himayesiyle mümkün olabileceğini" bildirmiştir4. Rusya'nın niyeti ise Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu'yu ilhak etmektir.

Rusya'nın Osmanlılara savaş ilân etmesi üzerine Taşnak Komitesi, yayın organı Horizon'da şu bildiriyi yayınlamıştır:

"Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden İtilâf Devletlerinin yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya'nın emrine vermişler; ayrıca gönüllü alayları teşkil etmişlerdir. 5"

Taşnak Komitesi örgütüne de şu talimat vermiştir:

"Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır. Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silâhlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir. 6"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:13 am

Hınçak Komitesi de örgütüne gönderdiği talimatta, "komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilâf Devletlerinin ve özellikle Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya. Kafkasya ve Azerbaycan'da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilâf Devletlerine yardım edeceğini" bildirmiştir7.

Osmanlı Meclisinde Van mebusluğu yapan Papazyan ise bir bildiri yayınlayarak, "Kafkasya'da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleşilmesini" istemiştir8.

Bütün bu emirler fazlasıyla yerine getirilmiş, Rus kuvvetlerinin Osmanlı ve Rus Ermenilerinden kurulmuş gönüllü alayları öncülüğünde Doğu'dan Osmanlı topraklarına girmesiyle birlikte Osmanlı ordularındaki Ermeniler (burada II. Meşrutiyet döneminde çıkarılan bir yasa ile Ermenilerin askere alınmalarının kabul edildiğini hatırlatalım) silahlarıyla firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlar ya da çeteler kurmuşlar, yıllardır Ermeni ve misyoner okul ve kiliselerinde saklanan silâhlar ortaya çıkarılmış, askerlik şubeleri basılarak yeni silahlar sağlanmıştır.

Silâhlanan bu çeteler komitelerin "kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür" talimatı üzerine erkekler cephelerde olduğu için savunmasız kalan Türk şehir, kasaba ve köylerine saldırarak katliama girişmişler, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurmuşlar, Osmanlı birliklerinin harekâtını engellemişler, ikmâl yollarını kesmişler, yaralı konvoylarını pusuya düşürmüşler, köprü ve yolları imha etmişler, şehirlerde ayaklanarak Rus işgalini kolaylaştırmışlardır.

Rus kuvvetleri saflarındaki Ermeni gönüllü alaylarının yaptıkları zulüm o kadar ağır olmuştur ki, Rus komutanlığı bazı Ermeni birliklerini cepheden uzaklaştırarak geri hatlara sevk etmek zorunluluğunu hissetmiştir. O dönemde Rus ordusunda görev yapan bazı subayların hatıratı bu zulme bütün açıklığıyla tanıklık etmektedir9.

Ermeni katliamı yalnızca Türkleri hedef almamış, Trabzon dolaylarındaki Rumlar ve Hakkari dolaylarındaki Musevîler de Ermeni çetelerince katledilmişlerdir10. Ermeni komitelerinin amacı bu topraklar üzerinde yaşayan Ermeniler dışındaki bütün unsurları yok etmek ya da göçe zorlamak ve böylece kurulması hayal edilen Ermeni Devletinde Ermenilerin çoğunlukta olmalarını sağlamaktır.

Rus kuvvetleriyle birlikte sının ilk geçen Ermeni birliklerinin başında Armen Garo lâkabıyla tanınan eski Osmanlı mebusu Karekin Pastırmacıyan bulunmaktadır. Yine eski mebuslardan Murad lâkabıyla bilinen Hamparsum Boyacıyan Ermeni çetelerinin başında cephe gerisinde Türk kasaba ve köylerine saldırmakta ve "Ermeni milleti için tehlike teşkil ettiklerinden Türk çocuklarının dahi öldürülmesini" emretmektedir. Bir diğer eski mebus Papazyan çeteleriyle Van, Bitlis ve Muş dolaylarını kasıp kavurmaktadır.

Rus kuvvetlerinin 1915 Man ayında bu kez Van yönünde harekâta geçmeleri üzerine 21 Nisanda Van'da geniş çapta bir Ermeni isyanı başlamış, bu isyan sonucu Van Rusların eline düşmüştür. Rus Çan II. Nikola Van'daki Ermeni komitesine 21 Nisan 1915'de bir telgraf göndererek, "Rusya'ya yaptığı hizmetler nedeniyle teşekkür etmiştir." ABD'de yayınlanan Ermeni gazetesi Goçnak 24 Mayıs 1915 tarihli sayısında "Van'da yalnızca 1.500 Türk'ün kaldığını" iftiharla bildirmiştir.

Taşnak temsilcisinin 1915 Şubatında Tiflis'de toplanan Ermeni Milli Kongresinde yaptığı konuşmada, "Rusya'nın Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyanlar çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce 142.900 ruble verdiğini" söylemesi11, Rus Ermeni ittifakı ve Ermeni komitelerinin savaş öncesinde nasıl bir hazırlık içinde olduklarını bütün açıklığıyla gösterecek niteliktedir.

Ermeniler, bu ayaklanmaları ve faaliyeti, Osmanlıların tehcir karan üzerine girişilen bir meşru müdafaa olarak takdim etmek alışkanlığındadırlar. Oysa ortada henüz alınmış bir tehcir kararı yoktur ve isyanlar tehcirin değil, tehcir isyanların sonucudur.

Bütün bunlar olup biterken İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazını zorlamakta, Osmanlı orduları Galiçya'dan Doğu Anadolu ve Irak'a kadar çeşitli cephelerde düşman kuvvetleriyle çarpışmaktadırlar.

Osmanlı Hükümeti bu durum karşısında, önce Ermeni Patriği, mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmekle yetinmiş, bu sonuç vermeyince 24 Nisan 1915'de Ermeni komitelerini kapatmış ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklamıştır.

Dışarıdaki Ermeni toplantılarının her yıl "katliam" yıldönümü diye andıkları 24 Nisan işte bu 235 kişinin tutuklandığı tarihtir.

Osmanlı Hükümeti maruz kaldığı bu büyük iç ve dış tehlikeler nedeniyle benzer tehlikelerle karşılaşan tüm ülkelerin almakta tereddüt göstermeyeceği bir önleme başvurarak, savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermenileri daha güneydeki Osmanlı topraklarına, Suriye'ye tehcir etmiştir. Muvakkat Kanunun tarihi 27 Mayıs 1915'tir.

Ermeni tarihçi Leo'nun da belirttiği gibi, Osmanlı Hükümeti "Rus kışkırtmalarına kapılarak ve Rus silâhlarına güvenerek karışıklık ve isyanlar çıkaran Ermeni komiteleri karşısında kendi varlığını korumak hakkını kullanmıştır."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AyMa®aLCaN
Admin
AyMa®aLCaN


Üyelik tarihi : 11/03/11

Mesaj Sayısı : 1651

Rep Gücü : 3498

Rep Puani : 51


Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Empty
MesajKonu: Geri: Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)   Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler) Icon_minitimeCuma Mart 02, 2012 7:13 am

Üstelik tehcir bir cezaî işlem değil, güvenlik nedenleriyle belirli bir grubun belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesidir. Bir savaş halinde düşman ile işbirliği yaptığı sabit olmuş ve üstelik, bu işbirliğini bir iftihar vesilesi olarak gören topluluklarının, zararlı faaliyetlerinin önlenmesi bakımından belirli bölgelerde mecburî ikamete tâbi tutulmaları itiraz edilecek bir husus da olmasa gerektir. Bu tedbir II. Dünya Savaşında bile bütün devletlerce uygulanmıştır.

Kaldı ki, Osmanlı Hükümeti Ermenilerin tehcir sırasında zarar görmelerini önlemek için somut bir gayret de göstermiştir. Bu amaçla yayınlanan emirler bunun belirgin kanıtıdır:

"Bahsi geçen kasaba ve köylerde yerleşik ve nakli gereken Ermenilerin yeni yerleşme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculukları sırasında rahatları sağlanmalı, canları ve malları korunmalıdır; varışlarından yeni yurtlarına tamamıyla yerleşmelerine kadar iaşeleri mülteci tahsisatlardan karşılanmalıdır: bunlara daha önceki mali durumları ve hali hazır ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmalıdır; ihtiyaç sahipleri için Hükümet evler yapmalı, çiftçi sahibi zanaatkârlara tohum, alet, teçhizat temin etmelidir."12

"Bu emrin tamamıyla Ermeni isyancı komitelerinin genişlemesine karşı bir önlem olması nedeniyle, Müslüman ve Ermeni gruplarının karşılıklı katliama girişimlerine yol açacak şekilde yerine getirilmesinden kaçınılmalıdır."

"Yeniden yerleştirilen Ermeni gruplarına refakat etmek üzere özel görevliler temini için düzenlemeler yapılacak, bunların yiyecek ve diğer ihtiyaçları sağlanacak, bu amaçla gerekecek harcamalar göçmenlere ayrılan hükümet tahsisatından karşılanacaktır"13

"Göçmenlerin yolculukları sırasında varış yerlerine kadar gerekli iaşeleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yerleşebilmeleri için kredi verilmelidir. Yolculuk halindeki kişiler için kurulan kamplar muntazaman denetlenmelidir; bu kişilerin refahı için gerekli önlemler alınmalı, ayrıca asayiş ve güvenlikleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yeterli yiyecek verilmeli ve sağlık durumları her gün doktor tarafından denetlenmelidir...

Hasta, kadın ve çocuklar trenle, diğerleri ise dayanıklılıklarına göre katırla, araba içinde veya yaya olarak gönderilmelidir. Her konvoya bir müfreze muhafız refakat etmeli, her konvoyun yiyecek malzemeleri varış yerine kadar korunmalıdır... Kamplarda veya yolculuk sırasında göçmenlere karşı bir saldırı vuku bulursa, bu saldırılar derhal püskürtülmelidir."14

Ermenilerin Doğu Anadolu'daki çarpışmalar ve tehcir sırasında kayıplar verdikleri doğrudur, esasen bunu kimse inkâr etmemektedir. Bir dünya savaşı, bir ayaklanma ve isyan ve bunun sonucu bir tehcir söz konusudur. Savaştan kaynaklanan genel asayişsizlik ortamı ve şahsi kin ve intikam duygulan tehcir edilen kafilelerin birtakım saldırılara uğramasına neden olmuştur. Hükûmet bu durumu elinden geldiğince önlemeye çalışmış ve sorumlu gördüğü kimseleri de cezalandırmıştır.

Öte yandan, savaş günlerinin güç koşulların, araç, yakıt, gıda, ilaç ve diğer imkânların yetersizliğini, ağır iklim şartlarını ve tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribatı da göz önünde tutmak gerekir. 90 bin kişilik bir Osmanlı kolordusunun Doğu cephesinde soğuk ve hastalıktan kırıldığı unutulmamalıdır. Cephelere uzak bölgelerde, hatta başkent İstanbul'da bile feci sıkıntılar çekilmiştir. Bu koşullar ve sıkıntılar yalnız Ermeniler için değil, bütün Osmanlılar için eşit şekilde geçerlidir ve uğranılan acılar herkes için ortak acılar olmuştur.

Ermeni propaganda ve terör odaklarının bugün "20. yüzyılın ilk soykırımı" diye ilân ettikleri olayın aslı işte bundan ibarettir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ermeni Sorunu (Iddialar - Gerçekler)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» Ermeni Sorunu Kronolojisi(1022-1998)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Ermeni Sorunu-
Buraya geçin: